30 Kasım 2009 Pazartesi

RTL'nin Türk sunucusu Nazan Eckes

RTL'nin Türk sunucusu Nazan Eckes'ten söz etmek istiyorum bu yazıda. Ben ilk defa televizyonda gördüm Nazan'ı ve mükemmel Almancasına rağmen Türk olduğunu hemen anladım ve daha bir ilgiyle izlemeye başladım. Nitekim bir süre sonra ekranda ismi çıktı ve hemen Nazan Eckes'i araştırmaya başladım ve kafamda bu yazı şekillenmeye başladı. Dediğim gibi, özellikle yüz hatlarıyla tipik bir Türk kadını olarak görünse de, giyim tarzı ve özellikle saç rengi ve kesimini kendisine çok yakıştırdığını düşünüyorum. Nazan Türk moda bloglarında pek tanımıyor, umarım bu yazı bu durumun değişmesine katkıda bulunur.

Nazan Üngör, kişisel web sitesi ve hakkındaki Vikipedi maddesine göre Eskişehir'den Almanya'ya 1960larda giden bir ailenin çocuğu olarak 1976'da Köln'de doğmuş. İkinci kuşak Almancılar içinde Türkiye-Almanya arası gelgitleri ve uyum sorumlarını fazla yaşamamış gibi görünüyor. Yine Almanya'daki Türkler arasında üniversite eğitimi pek rağbet görmez ama Nazan'ın 1995 yılında üniversiteden mezun olduğuna dikkat ediyoruz. 2000 ile 2007 yılları arasında Almanya'nın sayılı reklam şirketlerinden birinin sahibi olan Claus Eckes ile evliymiş. Böylece Nazan Üngör'ün nasıl olup da Nazan Eckes olduğunu anlamış bulunuyoruz.

Her şeyden önce Nazan Eckes, televizyoncularda olması gereken en önemli özelliğe sahip. Kameraya baktığında doğrudan size, seyirciye hitap ediyor ve aradaki teknolojik bariyeri aşacak doğallık ve rahatlıkta. Aşağıdaki kolajda, çok beğendiğim leopar desenli elbisesi ve elbiseyi ortaya çıkaran kemeriyle görüyoruz. Aslında sol alt köşedeki fotoğraf muhtemelen başka bir elbise, ama diğer fotoğraflara çok iyi uyduğu için onu da kolaja dahil ettim.

Yine daha ilk fotoğrafta, Eckes'in saçları dikkatimizi çekiyor. Saç rengi kestane mi karamel mi tartışmasına hiç girmeyeyim ama tenine çok uyan bir renk, ayrıca son derece sağlıklı ve tabii güzel görünüyor! RTL'de yaptığı programdan bir başka görüntüye bakalım şimdi. Bu sefer saçları doğal renklerine daha yakın, yani daha koyu, ama sanki elbisesindeki kırmızıyla uyum gösteren kızıl balyajlar var, tabii bu benim saç konusundaki bilgisizliğimin bir yansıması da olabilir:) Ayrıca izleyiciye müthiş bir pozitif elektrik aktaran gülümsemesini de not ediyoruz!


Nazan Eckes'in kişisel web sitesinde yer alan fotoğraf galerisinde dikkatimi çeken bazı fotoğraflara yer vermek istiyorum şimdi. Aşağıdaki kolajdan da anlıyoruz ki Nazan'a elbise giymek yakışıyor. Elbisenin siyah puanlı deseni, omuz detaylarıyla kat kat dökülen (cowl neck?) yakası, asimetrik kesimi, bordo deri eldiven... Hepsi benden tam puan alıyor. Ve tabii saçlarının rengi, omuzlara hafif dalgali dökümü yine mükemmel!

Aşağıdaki kolajda soldaki fotoğrafta yine muhteşem saçlar, sağdaki fotoğraftaysa elbisenin işlemeleri öne çıkıyor. Bir sonraki fotoğraf serisinde yine saçlarının güzelliği dikkatimizi çekiyor. Ayrıca, Nazan Eckes'in kameraya ne kadar rahat ve doğal poz verdiğini görüyoruz. Bu büyük ölçüde doğuştan gelen bir yetenek olsa da, profesyonel fotoğrafçılar ve fotomodeller çalışmanın ve kendini geliştirmenin önemine de vurgu yapıyorlar.


Son üçlüde sol baştaki poz bir zamanlar gazino ve pavyon şarkıcılarının duvarları kaplayan dev posterlerinin favori pozu, değil mi!

Şimdiye kadar Nazan Eckes'in saçlarından çok söz ettim. Pantene firmasının da dikkatini çekmiş olacak ki reklamlarında Nazan'ı kullanmaya karar vermişler.


Son olarak, son iki yazımda hiç kürklerden bahsetmeyişim, blogumun izleyicilerinden Jülide'nin dikkatini çekmiş, "Hani kürk?" diye takılmış bana. Gerçi bu yazının asıl konusu Nazan Eckes'in tarzı, özellikle de saçları, dolayısıyla Jülide'yi yine hayal kırıklığına uğratmış oldum, ama en azından blogun ana konusu olan kürklere ufak bir değinide bulunmadan geçmeyeyim:) Nazan geçen kış karlı bir havada ta Ukrayna'ya gitmiş ve dünyanın en uzun boylu insanıyla bir röportaj yapmış. Bu sırada epey üşümüş olmalı ki, kat kat giyinmiş. Bir deri ceket, üstüne kürklü bir deri yelek ve onun üstüne içi kürklü bir deri manto! Aşağıdaki kolajda işte bu kürklü deri yeleği görüyorsunuz. Derinin rengi çok hoş, bele tam oturması da güzel, ama tabii bu yeleği asıl alımlı yapan kenarlarını süsleyen kürkü. Kürk yaka da ayrıca çok gösterişli. Fin rakun veya tanuki diye adlandırılan bir kürk olmalı. Yaka, manşet, kapuşon kenarı gibi alanlarda çok güzel duruyor.

RTL'de yayınlanan bu röportajı Youtube'da izleyebilirsiniz.



Yazımı, Nazan Eckes'in en beğendiğim fotoğrafıyla bitirmek istiyorum. Bence bu fotoğraftaki saç rengi kendisine en yakışanı olmuş.

19 Kasım 2009 Perşembe

Sandra Bullock ve Ryan Reynolds'lu The Proposal

Normalde seyredeceğim filmleri seçerken imdb'de 7'nin üstünde puan almış olanlara ağırlık vermeye çalışırım; ne de olsa bu sınırlamayla bile, seyredebileceğimden çok daha fazla film kalır geriye. Ancak, romantik komediler sözkonusu olunca, bu kuralı biraz gevşetmem gerekiyor. Romantik komedilerin kendine has bir izleyici kitlesi ve izlenebileceği ortamlar var, mesela sevgilisi/kocasının elini tutarak veya omzuna sarılarak hoş bir akşam geçirmek isteyen kadınlar, kız kıza verilen bir pijama partisi, veya (bazı uygunsuz sahnelerinde gözleri kapattırılmak suretiyle) evde 7-8 yaşlarında bir afacan varsa, vurdulu kırdılı bir aksiyon filmi, bir drama veya her taraftan kanların fışkırdığı bir korku filmi yerine tercih edilebiliyorlar. Bu nedenle bu filmlerde sanatsal kaygılar, sağlam bir senaryo veya kaliteli oyunculuk yerine, esas oğlanın ne kadar yakışıklı olduğu ve esas kızın ne kadar güzel (ama sevimli ve şirin bir güzel, vamp ve seksi bir güzel değil) olduğu daha bir ön plana çıkıyor.

Bu uzun girişten sonra, yazının konusu olan filme geleyim. The Proposal, başrollerinde Ryan Reynolds ve Sandra Bullock'un oynadığı bir romantik komedi filmi.

başrollerinde Sandra bu filmi seyretmeden bir hafta on gün kadar önce yine Ryan Reynolds ve Confessions of a Shopaholic'in başrolündeki kızıl saçlı güzelin oynadığı Definitely Maybe'yi seyretmiştim. Definitely Maybe harika bir film, bu tip romantik komedilerde alışık olduğumuzdan daha karmaşık, daha sürükleyici ve çok çok sevimli bir hikayesi var. Bir yönüyle bu türün klasiklerinden When Harry met Sally'ye benziyor.

İşte Definitely Maybe'den sonra The Proposal'ı, imdb puanlarının yüksekliğini (giriş paragrafındaki açıklamalarımdan sonra 6.9 hiç de fena sayılmaz!) de dikkate alarak, büyük ümitlerle izledim. Evet, hoş bir akşam geçirten güzel bir film, ama biraz da boş bir film bence.

Yani, vize sorunu yüzünden yapılan mecburi ve göstermelik evlilik, başta birbirlerine gıcık olurken bu evliliğin getirdiği birlikte yaşama süresi sonucunda doğan büyük aşk... Bu temalar Gerard Depardieu ve Andie McDowall'ın unutulmaz filmi Green Card'da çok daha mükemmel şekilde işlenmişti zaten. O filmdeki iki karakter de sahiciydi, filmin başında aralarındaki gerilim de aynı şekilde, gerçek hayatta karşılığı olan bir çatışmaya karşılık geliyordu. Oysa The Proposal'da ne Sandra Bullock, yaşadıkları yüzünden kendini korumak için etrafına görünmez çelik bir duvar örmüş, kendini kariyerine adamış, merhametsiz editör rolünde inandırıcı, ne de Ryan Reynolds, idealleri uğruna bu cadı kadına katlanan büyük edebiyatçı sekreter (yönetici asistanı diyelim kibar olsun) rolünde, hem de film içinde ortaya çıktığı üzere, aslında editörüne hiç de ihtiyaç duymadığı halde... Katherine Reigl'in 27 Dresses'de canlandırdığı karakterin patronuna her şeye rağmen katlanan ve onun sağ kolu olan sekreter rolüne inanabilirim, çünkü zaten film Reigl'in karakterinin patronuna sırılsıklam aşık olmasıyla başlıyordu. Ama Reynolds The Proposal'da Bullock'a neden katlansın ki? Öte yandan, Reynolds'un ailesi, özellikle babasıyla yaşadığı gerilim de çok klişe geldi bana.

Sonuç olarak, geride üstünde düşünmeye değer pek bir şeyler bırakmayan bir film The Proposal.

17 Kasım 2009 Salı

Jessica Alba'nın saç rengi: Kestane mi, Karamel mi?

Emina'lı Fabrika koleksiyonu ve bu koleksiyonda yer alan bir kürk yelek hakkında bu blogda yer alan son yazımı okuduysanız, yorumlar arasında Aysan Hanım'ın yorumu merakınızı celbetmiş olabilir. Öyle ya, Emina'dan, Fabrika'dan söz ederken Jessica Alba da nerden çıktı? Hemen açıklayayım.

Her şey, Aysan'la Moda blogundaki "Karamel Saç Rengi" başlıklı yazıyla başladı. Ben o yazıya, karamel ile kestane renkleri arasındaki farkı sorduğum bir yorum bırakmıştım. Aysan Hanım sağolsun, sanıyorum beni aydınlatmayı da düşünerek, birkaç gün içinde, "Kestane Tonlarındaki Saç Renkleri" başlıklı bir yazı yayınladı. Benim açımdan her iki yazı da çok bilgilendiriciydi. Belki kadınlar için bunlar çok temel bilgiler olabilir. Ama şimdiye kadar saç renklerini ancak "siyah, sarışın, kumral ve kızıl" gibi ana renklerle tanıyan benim için, yeni alacağı arabaya katalogdan renk beğenmeye çalışan ama aytozu grisi, fırtına grisi, füme ve metalik gri arasındaki farkları keşfetmek gibi bir süreçti.

Aysan Hanım'ın yazısını okuduktan ve fotoğrafları iyice inceledikten sonra, "Bakalım kestane ile karamel arasındaki farkları öğrenmiş miyim?" diye kendimi sınamaya karar verdim ve Jessica Alba'nın saç modelleri ve renklerini incelemeye başladım. Gözüme kestirdiğim 6 Jessica Alba fotoğrafına iyice baktım ve hangisi karamel hangisi kestane ayırt etmeye çalıştım. Sonra çeşitli sitelerden aldığım fotoğrafların linklerini arka arkaya sıralayarak ve karamel/kestane tercihimi her fotoğrafın ardına ekleyerek bir yorum yazdım ve gönderdim. Aysan Hanım prensip gereği yabancı sitelere linkler içeren yorumları yayınlamıyormuş, ben de kendi blogumda iletişim bilgilerimi vermediğim için, beni ancak kendi bloguma yorum yazmak suretiyle bilgilendirebildi ve böylece Emina'lı Fabrika yazısındaki o kriptik yorum ortaya çıktı. Benim değerlendirmeme göre 6 Jessica Alba fotoğrafından 3'ü karamel 3'ü kestane rengindeydi. Aysan Hanım'ın cevap anahtarına göreyse hepsi karamelmiş:) Bu durumda, 4 yanlış bir doğruyu götürür hesabıyla 6 soruda ancak 2.25 net çıkarabilmiş oluyorum:( Neyse, sıfıra göre bu da bir gelişmedir...

Şimdi, bu 6 fotoğrafı görelim. Sanırım benim cevaplarım şöyleydi:

Karamel, Kestane, Kestane, Karamel, Karamel, Kestane.







Tamam, şimdi tekrar bakınca, iki yanlışımı kabul edebilirim, ama üçüncü fotoğraftaki saç renginin kestane olduğunda ısrarlıyım:)

Evet, beni istediğiniz kadar makaraya alabilirsiniz! (Bu arada, siz sormadan söyleyeyim, zaten gözlük kullanıyorum!)

Saç modasını sevdim, sanırım diğer yazımda da saç renkleri ve kesimlerinden söz edeceğim. Az sonra!

15 Kasım 2009 Pazar

Emina'nın sunumuyla Fabrika koleksiyonu

Önce "Mustafa Sandal'ın sevgilisi" sonra "eşi" olarak tanıdığımız Emina, Eyşan Özhim'den sonra Altınyıldız Fabrika'nın yeni kadını olmuş. Belki 20'ye yakın moda blogu takip ediyorum, ama bu habere ancak bu sabah ilk defa baktığım Trust me! I am a lawyer (Güven bana! Ben bir avukatım) blogunda rastladım. Kendisine teşekkür ediyorum.

Ben Fabrika'yı Eyşan'la özdeşleştirmiştim ve hala da onun yerini doldurmanın çok zor olduğu fikrindeyim, ama Emina bu konuda kaydadeğer bir adım atmiş, onu da kabul ediyorum. Fabrika yine şık, sofistike ve modern bir koleksiyona imza atmış. Bence pekala dünya çapında Mango, Zara, Tomy Hilfiger, Gant gibi bir marka olabilir, yani tasarım, üretim, pazarlama, reklam konusunda Boyner grubunun eksiği yok fazlası var. Yani bir Fabrika mağazasını alın Londra'da Regent Street'e veya New York'ta Fifth Avenue'ya koyun, insanlar kapıda sıraya girer, izdiham olur bence...

Vee, nedense bu blogdaki bütün yazılar illa bir kürk yeleğe gelip bağlanıyor! O kadar bahsettikten sonra, Emina'nın üstünde "casual-spor" bir kürk yelek görünce doğrusu hem heyecanlandım hem de Fabrika'yı "anı yakalama" konusundaki becerisinden dolayı tebrik ettim.



Dahası var. Fabrika ürünleri için bir online satış sitesi bile hazırlamış. Böylece kürk yeleğin fiyatının 350 TL olduğunu öğreniyoruz, ayrıca ürünü daha yakından görmemizi sağlayan bir fotoğrafını da buluyoruz.

Önce, Ermina'nın fotoğraflarda kürk yeleğin üstüne taktığı kemerin, bir editoryal tercih olduğunu, kürk yelekle birlikte satılmadığını görüyoruz. Kemer kullanmak güzel fikir, ama bence kullanılan kemer hem ince hem de basit kalmış. Fiyonk yapılarak bağlansaydı tamam, ama bu şekilde kullanılacaksa, daha kalın bir kemer tercih edilmeliydi.

İkinci nokta, yelekte fermuar kullanılması güzel bir seçim. Yeleğe daha bir spor hava katmış. Üçüncüsü, astarı biraz basit duruyor, mesela leopar baskılı bir astar olsa (Laçin'i hatırladım hemen nedense!) daha hoş olurdu, veya biraz daha düşünülseydi, çift taraflı giyilebilecek bir yelek tasarlanabilirdi.

Son olarak, kullanılan kürkten söz etmek istiyorum. Önce yapay mı hakiki kürk mü ona bakalım. Renk ve dokudaki değişimlerden yola çıkarak hakiki kürk olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan, yeleğin kırpıntı olarak nitelendirebileceğimiz minik kürk parçalarının bir araya getirilmesiyle yapıldığını görüyoruz. Bu, kürk üretiminde en ufak parçaların bile israf edilmediğini göstermesi açısından iyi bir şey, ayrıca maliyetleri düşürdüğü için üretici için de iyi bir şey, ama alıcı için o kadar da iyi değil. Bütün postlardan üretilmiş olsaydı daha güzel olacaktı. Bu parçalar sonuçta dikişle birleştiriliyor ve bu dikişlerin atması, patlaması, birleşen yerlerden çürüme ve bozulma ihtimali zamanla ortaya çıkacaktır. Tabii günün modasında bu yıl aldığınız bir ürünü en fazla seneye giyecek, aradan üç-dört yıl geçtikten sonra yüzüne bile bakmayacaksanız bu tip ayrıntıların pek bir önemi kalmıyor, ama bu kürk yelek gardrobunuzda bundan 10 yıl sonra da, sanki ilk günkü parıltısını koruyacak bir parçadır. O zaman parametreler değişiyor tabii.

Peki kürkün cinsi ne? Tilki veya coyote olabileceğini değerlendiriyorum. Beyaz renkli bölümler tilki kürkünün karın taraflarına doğru olan kısımları olabilir. Buralarda tüyler kısalır ve deri zayıflar. En kaliteli ve güzel tarafları sırt bölgesidir. Bu yüzden bütün tilki postları kürk manto yapmak için ayrılırken bu karna yakın kısımları kesilerek ayrılmıştır ve bu şekilde biriken parçalar da bu kürk yelekte değerlendirilmiştir diye düşünüyorum.

Acaba Fabrika bu kürk yelekleri hangi firmaya yaptırdı? Kendilerinin üreteceğini sanmıyorum. Ebay'de, benzeri, parça kürklerden yapılmış yelekler posta dahil 180-200 dolar gibi fiyatlara satın alınabiliyor. Fabrika markası, müşteri memnuniyeti vs dikkate alınınca, fiyatının makul olduğunu söyleyebilirim.

Oh be, bir kürk yelek için bu kadar yazdım, yeter mi, yetmezz çünkü dahası var! Fabrika, çok güzel bir Stil Dergisi de çıkarmış, web sitesinden erişebiliyorsunuz ve muhtemelen mağazalarda basılı nüshalarını alabiliyorsunuz. Polyvore tarzı çok şeker kombin önerilerine de yer vermişler sayfalarında vee bu kürk yeleği de kullanmışlar:


Bitti mi? Hayır, bitmedi! Fabrika koleksiyonunda biri beyaz diğeri siyah renkte iki kürk yelek daha var. Sanırım tasarımları aynı, sadece renkleri farklı. Bu yeleklerin uçlarında tilki kürkü kullanmışlar, gövdesini ise örme kürk (knit fur) yapmışlar gibi geldi bana, ama bu boyuttaki resimlerden ancak bu kadar anlaşılıyor. Beyaz kürk yeleğin Ermina'nın bedenine ne kadar iyi oturduğuna dikkat!


Şimdi bitti! Yorumlarınızı bekliyorum.

14 Kasım 2009 Cumartesi

Erkekler için Kürk Yelekler!

Madem kürk yelek diye başladık, o zaman şimdi bir de erkekler için kürk yelekleri görelim. Öyle ya, bizim ne eksiğimiz var kadınlardan!

Coyote, erkeklere çok yakışan, deyim yerindeyse maço bir kürk. İşte coyote kürkünden bir yelek. Dizlere kadar uzanıyor ve omuzlara doğru genişliyor. Feathering tekniği kullanıldığı için çok kabarık görünüyor ama görüntüye bakıp çok ağır olduğunu sanmayın, tersine hafif bir parça. Kahve, siyah, krem, taba, toprak rengi... hepsine yakışacak renklere sahip. Modelin deri eldivenleri de güzelmiş doğrusu.


Yine coyote kürkünden bir yelek, bu sefer kapuşonu da var ve fermuarlı. Deri ceket üstünde çok şık durmuş. Aslında bu bir kürk yelek değil de, kolları deri gövdesi kürk bir kaban da olabilir, ama her iki halde de beğeniyorum. Hatta tam da bu şekilde bir kürk siparişi versem mi diye düşünmeden edemiyorum! Aslında şu anda elimde, ebay'den 150 dolara! aldığım bir coyote paltom var, bedeni biraz küçük geliyor. Onu kürkçüme götürüp tadil ettirerek böyle nefis ve son derece kullanışlı bir parçaya sahip olabilirim...

Aşağıdaki örnek de buna benziyor. Bu sefer kürk yelek, siyah düz bir kabanın üstüne giyilmiş. Siyah kaban düz bir arkaplan oluşturuyor ve bu şekilde kürkün dramatik renkleri daha bir ön plana çıkıyor. Fotoğrafın dosya adı Matt Duffie, sanırım modelin adı oluyor.


Sırada, Yunanistan merkezli Obsession Furs'un bir kürk yeleği var. Bu kürk yeleğin yakaları hafif dik, ayrıca çoban kabanlardan hatırlayacağımız büyük düğmeleri var. Modelin üstünde çok hoş durmuş, kasket, botlar ve diğer ayrıntılarla birlikte rahat, doğal ve spor bir görüntü veriyor.

Sizlerle paylaşmak daha başka erkek kürk yelekleri var ama onlar da bir sonraki yazının konusu olsun.