31 Ekim 2010 Pazar

Karen Mulder 1993 Victoria's Secret katalogunda leopar desenlerle


Bugünlerde Victoria's Secret Fashion Show'larda (VSFS) bayrağı pardon iç çamaşırlarını Adriana, Alessandra, Gisele, Isabeli ve arkadaşları taşıyor, ama bir zamanlar Victoria's Secret'in gözde mankenleri, 90ların unutulmaz süpermodelleri Stephanie, Naomi, Eva, ve benim blogumdaki gözdelerimden Karen Mulder'di. Blogumun bu yazının da üstünde yer alan logosundaki güzel de Karen'dir. Bu yazıda leopar desenler turumuza devam ediyoruz. Turumuzda şimdiye kadar 1986, 1992 ve 1981 yıllarında durakladık. Şimdi, Karen Mulder'le 1993 yılı Victoria's Secret katalogundaki leopar desenli iç çamaşırlarına bakıyoruz.


Leopar desenleri neyi çağrıştırır? Tabii ki önce yaban hayatın sınır tanımazlığını, vahşi kedilerin yırtıcılığını... Sanırım bu "altmetin"e en uygun kıyafetler seksi iç çamaşırları olmalı! Hani magazin sayfalarında çıkar ya, ünlü bir erkekten ayrılan kadın "yatakta süt dökmüş kedi gibiydi" der, veya tam tersi bir ünlü kadının ne kadar seksi olduğunu vurgulamak için eski bir sevgilisinin ağzından "yatakta bir kaplan gibiydi" diye yazılır, işte leopar desenli iç çamaşırları tam da bunları vaat ediyor!


Karen Mulder, bu seksi iç çamaşırları içinde muhteşem görünüyor! Bir anda merak ettim, acaba bu katalogdan ürün satın alanlar arasında, kendileri (daha doğrusu sevgilileri!) için alan kadınlar mı, yoksa sevgilileri için alan erkekler mi baskındır???


Bu da Elle dergisi Ocak 1993 sayısından. Karen Mulder üstüne aldığı leopar desenli bir kumaş parçasının arkasında, muhtemelen üstünde başka hiçbir şey olmadan, alabildiğine provokatif ve seksi bir poz vermiş. Sanki, "Bu akşam sevgilime bir sürpriz hazırladım! Beni gördüğünde şaşkınlıktan ağzı açık kalacak:)" muzırlığında...


Madem 1993 yılına uğradık, gelmişken Nadja Auermann'ın Blumarine sonbahar-kış 1993 kolleksiyonundan bir kıyafetle, unutulmaz fotoğrafçılardan Helmut Newton'ca çekilmiş şu fotoğrafına da bakalım. Benim çok sevdiğim bir kare bu. Sağ alt köşede görünen taş veya duvar parçası, Nadja'yı sanki havaya zıplamış da bir anlığına asılı kalmış gibi gösteriyor. Kat kat siyah eteği, altta leopar desenli yüksek topukluları, leopar desenli ceketinin beline tam oturması, şapkası, fuları, ve siyah naylon çorapları... Muhteşem! Aynı zamanda, bugünün modasına da gayet uygun, anı tam kalbinden yakalayan bir kıyafet.

28 Ekim 2010 Perşembe

Olivia Palermo'dan reklam kokan hareketler?

Efendim, Olivia Palermo geçen Perşembe günü (21 Ekim) New York'ta alışverişe çıkmış. 25 Park adlı bir butiğe girmiş. Yukarıda görüyorsunuz, askıdaki kıyafetleri karıştırırken tam bir "shopping therapy" modunda. Celebrity sitelerinde Olivia Palermo'nun butiğe gidişi, içeri girişi, dışarı çıkışı, Lig TV'de derbi maç öncesi trafikte sıkışan takım otobüslerinin canlı yayında gösterilmesi gibi tüm ayrıntılarıyla yer alıyor... Tam "Oh ne güzel! Dostlar alışverişte görsün!" diyeceğiz ama bu işte bir gariplik var...

Görüyorsunuz, Olivia elinde 25 Park alışveriş çantası, alışverişe uygun rahat ama gayet de şık kıyafetiyle şıkır şıkır poz vermiş. Gerçi biraz 23 Nisan günü içi neşe dolmuş öğrenci gibi duruyor, ama olsun, alışveriş yapınca demek ki çocukluğunun mutlu günlerine dönmüş olmalı. Bu arada, Olivia'nın böyle güneş gözlüklü fotoğraflarını gördüğümde onu sürekli Cheryl Cole'la karıştırıyorum... Neyse, fotoğrafa dikkatle bakacak olursanız, dışarıda ellerinde fotoğraf makineleriyle bekleyen paparazzileri görebilirsiniz. Yazık, adamlar karda kışta soğukta, evlerine ekmek götürebilmek için bekleşip duruyorlar!

Ama bir gariplik var yukarıdaki fotoğrafta. Daha önce Rihanna, Kate Moss, Celine Dion, Paris Hilton, Rihanna, Kate Moss, ... pardon kendimi tekrara başladım işte, yani diyeceğim bin farklı ünlünün böyle alışveriş yaparken uzaktan devasa zoomları olan fotoğraf makineleriyle çekilmiş yarı bulanık resimlerini gördüğüm için "celebrities in shopping" resimlerine alışığım, ama Olivia basbayağı mağaza içinde fotoğrafçıya poz vermiş.

Soru şu: Bu fotoğrafçı kim? Paparazzi değil mi? Biz aynı anda hem sakız çiğneyip hem şarkı söyleyemezken Olivia aynı anda hem alışveriş yapıp hem kameralara nasıl poz veriyor?

Fotoğrafların üstüne tıklayıp büyütmekten üşeniyorsanız, ama Olivia'nın üstüne tuttuğu mavili kazağın markasını merak ediyorsanız!, hemen söyleyeyim: Gypsy. Aklıma bu fotoğrafa yazılacak çok komik bir sürü resim altı yazısı (caption) geliyor:

"Hey Jimmy, bir fikir versene dostumm. Bu kazak bana gider mi? Geçen hafta West Village'da kafeye gittiğimde giydiğim kazağa çok mu benziyor? Ne dersin? Aman, şu sıralar Kim Kardashian denen cadalozla sürekli pişti oluyorum, senin kulağın deliktir, o bu kazaktan almış mı acaba? Akşama Mr. Chow'a gidicez, unutma ha, sööle arkadaşlara, süper bir elbise giyicem, yarın herkes o kıyafetimi konuşacak. Size iş çıkar!"

Şimdi de bu lacivert renkli, Haute Hippie marka marabou kuştüyünden yapılma yeleği giymiş, bizim için modelliyor Olivia. Parçalar yavaş yavaş yerine oturuyor. Şöyle düşünün, elimizde Olivia'nın alışverişini tam bir sosyal medya şovuna dönüştürmek için tüm altyapı mevcut:

- Olivia alışverişe çıkar, binlerce hayranı onu youtube'daki kanalından, canlı olarak alışveriş yaparken izler.
- Olivia kıyafetleri denedikçe, yaptığı kombinler, lookbook.nu ile birlikte Türkiye'de bunumugiysem.com'un da dahil olduğu, 25 farklı dilde yayın yapan sitelerde yayınlanır. Meraklıları anında kombinleri oylarlar.
- Bu sırada, Olivia'nın alışveriş yaptığı butiğin online sitesinde, Olivia'nın denediği kıyafetler, ürünleri alışveriş sepetine ilk önce atmayı başaran 2 bin şanslı fashionistaya %30 indirimli olarak satılır.
- Olivia'nın kıyafetlerine oy verenler arasından seçilecek 5 şanslı takipçiye, en beğendikleri Olivia kombini hediye edilir ve etkinlik sponsoru firmaların ürünlerinden oluşan bir "goody bag" ile Olivia'nın favori saç tasarımcısından ücretsiz bir fön çekimi kazanırlar.
- Olivia'nın bu alışverişi hakkında bloglarında yazı yazan bloggerlar arasından seçilecek bir talihli, Olivia'yla birlikte iki hafta sonra düzenlenecek "Evsizlere Yardım Balosu"na VIP olarak katılma hakkı kazanır.

Görüyorsunuz, tam bir "kazan kazan" (win-win) stratejisi, değil mi!

Oh, alışveriş bitti, şimdi o kadar kıyafeti giyip çıkarmanın ve tercihler yapmanın hafif yorgunluğu, çantadaki cicileri evde açıp tekrar bakmanın heyecanı ile Olivia mutlu. 25 Park butiği, Olivia Palermo gibi bir ünlüyü mağazalarında konuk ettikleri ve celebrity sitelerinde, bloglarda bu alışverişten söz edilirken kendilerinin bedava reklamı yapılacak olmasından dolayı mutlu. Olivia hakkında konuşup içimizdeki dedikodu canavarını kabarttığımız, "Ayy, leopar desenli bootie'sı çok güzelmiş, acaba nerde bulabilirim, mümkünse indirimli olarak?" diye soran bizler mutluyuz. Mutluyuz, değil mi? Mutluyuz, mutluyuz...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Vintage Hanae Mori ipek elbise gelinliğe dönüşünce...

Geçen yıl blogumda sizlere "Bir Vintage Avcısı: Couture Allure" başlığıyla, internette vintage kıyafetler satan siteler arasında, vintage elbiseler hakkındaki bilgisi ve bloguyla öne çıkan Couture Allure'dan söz etmiştim. Couture Allure hala takip listemde yer alıyor. İki hafta önce Couture Allure blogunda, yukarıda resmini gördüğünüz 70lerden kalma Hanae Mori ipek elbiseyle ilgili çok hoş bir hikaye okudum ve hemen "Bunu blogumda yazmalıyım!" dedim.

Efendim, bu zarif elbiseyi bundan birkaç yıl önce, Amanda isimli bir müşterisi satın almış. Gel zaman git zaman, Amanda evlenme kararı alıyor ve düğününde ne giyeceğini düşünürken aklına bu elbise geliyor. Sizce bu elbiseden gelinlik olur mu? Nişan elbisesi belki, hele o bende "somon" hissi uyandıran fon rengiyle... Tabii yukarıdaki fotoğrafın çözünürlüğü çok yüksek değil, ama elbiseye bu rengi veren, meğer astarıymış. Amanda, bu somon-pembe-"coral"(?) renkli astarın yerine, çiçek desenlerine daha yakın bir tonda, yeşil renkli bir astar koymuş, elbisenin kollarını çıkarmış ve yakasını hoş bir dekolte verecek tarzda yeniden çalışmış. İşte sonuç, aşağıda!

Başında duvak yerine geçen tüllü şapkasıyla Amanda gerçekten de farklı ama çok hoş bir gelin olmuş, değil mi! Sol omzunda gri metalik saten kumaştan yapılma çiçek süslemesini de unutmamak lazım tabii!

Her elbisenin bir hikayesi var, işte Vintage bu demek sevgili okurlar...

24 Ekim 2010 Pazar

300 liraya kaşmir manto olmaz, peki 450 liraya?


Geçen kış "300 liraya kaşmir manto olur mu?" diye sormuş ve "Olmaz!" diye cevap vermiştim. Geçenlerde, Vogue Türkiye'nin Ağustos sayısını karıştırırken, "düşeş" başlıklı, sezonun devetüyü (camel) renk trendini tam da düşeşe getiren bir editoryale rastladım. Yukarıdaki fotoğrafta Özlem Kaya marka "taba" rengi kaşmir mantonun fiyatını 450 TL olarak görünce hemen atladım tabii. Fotoğrafta çok güzel görünüyor, rengi, kesimi, hafif tüylü dokusu...

Öte yandan, modelin mantonun içine giydiği Cashmere in Love kazağın fiyatının bile 348 TL olduğunu düşünecek olursak, %100 cashmere veya "hakiki" kaşmirden çok, benim geçen yılki yazıda sözünü ettiğim "300 liralık kaşmir" yani görünüşü ve dokunuşu kaşmir gibi olmakla beraber sentetik kumaştan dikilmiş bir manto olma ihtimali ağır basıyor. Özlem Kaya'yı internette aradım, www.ozlemkaya.com diye bir site var, ama henüz yapım aşamasındaymış... Eğer bir yerde bu mantoya rastlarsanız, benim için etiketine bakar mısınız, acaba ipliğindeki kaşmir oranı kaçmış?

Bu arada, Cashmere in Love kazağın rengini, ama özellikle de yakasını çok beğendim. İngilizcede "cowlneck" diyorlar bu tür dökümlü yakalara, çok kadınsı ve şık buluyorum.


Hazır bu editoryale değinmişken, dikkatimi çeken bir iki kıyafetten daha söz etmek istiyorum. Gerçi alt yazıda Zeynep Duygulu'nun ayakkabısına vurgu yapmışlar, ama ben Elif Cığızoğlu bluz ve eteği beğendim. Dar etek her bedende iyi durmayabilir, ama bu karede Karolina Krombez'in üstünde enfes durmuş.

Bu arada, bu editoryalin modeli Karolina Krombez'i de çok merak ediyorum. Hakkında pek az şey bulabildim. Hani soyadından yola çıkarak, acaba Elise Crombez'in kızkardeşi mi diyeceğim, ama Elise Belçikalı, Karolina ise muhtemelen Doğu Avrupalı, Prag dolaylarından gibi görünüyor.

Zeynep Tosun'un bu krem rengi tulumunun çok güzel bir kesimi var. Uzun boylu Karolina'nın üstünde bol paçaları çok şık durmuş. Kahve tonlarında deri-süet kemer, bot, ceket, çanta... Her türlü kombinde parıldayacak bir parça.

Madem kaşmir mantodan söz açtım, yukarıdaki Alexander McQueen yakasız kaşmir mantoyla kapatayım. Mantonun içindeki elbise de McQueen. Bu mantoyu giydikten sonra ayna karşısında türlü çeşitli atkılar ve şallarla nasıl durduğuna bakmak çok eğlenceli olurdu, kesin!

22 Ekim 2010 Cuma

Cavalli'ye selam, Fikri takibe devam!


Birkaç hafta blogumda bir "fikri takip" yazısı yayınlamıştım. Fikri takip, yani blogunda bir trendden, bir elbiseden, bir konudan söz ettinse, işi öylece orada bırakma. İleriki zamanlarda tekrar o konuya dön. Eğer aynı elbiseyi başka editoryallerde, başka modellerin üstünde gördüysen, blogunda paylaş.

İşte, ilk defa Ağustos ayında bir yazıya konu ettiğim, sonra "fikri takip"te izini sürmeye devam ettiğim leopar desenli Roberto Cavalli elbise, öyle sanıyorum ki bu sezon moda dergilerinde editoryallere konuk olma rekoru kıran bir parça olacak! Yukarıda, Sophie Srej'i Velvet dergisinin Eylül sayısında, "Unutulmaz tarz" başlıklı editoryalde görüyoruz bu elbiseyle. Etekleri yine havada uçuşuyor, yine pileler dikkat çekiyor.

Bu elbiseyi yine tiril tiril bir tarzda, Suzanne Diaz ile Tatiana Cotliar'ın Vogue Japonya Ekim sayısında çıkan editoryallerinde görüyoruz. Mekan Paris olmalı. Yılan derisi baskılı bootieler elbisenin desenleriyle hem renk hem de "yaban hayat" konsepti üzerinden uyuyor diye seçilmiş sanırım.

Bu editoryalden bir başka kareyi, yine daha sonra fikri takibe konu olan Prada cashgora elbise hakkındaki yazıda görmüştük. Ayrıca Suzanne Diaz, Burcu Yüce'yle Vogue Türkiye Ağustos sayısında, İstanbul'da Kapalıçarşı'nın kubbeli kiremitli çatısında dolandıkları nostaljik editoryalde yer almıştı. Hatırlatayım dedim sadece, o kadar!


"Fikri takip" yazısının başında Eniko Mihalik'in üstünde gördüğümüz kürk ceket-leopar desenli elbise ikilisi bu sefer Mathilde Fracon'la French Revue de Modes sonbahar-kış 2010 sayısında çıkmış. Eniko daha romantik ve feminendi; Mathilde daha seksi ve meydan okuyucu.


Cavalli kürk ceket-leopar desenli elbise ikilisi sanki yine karşımıza çıkıyor Marie Claire Rusya Ekim sayısındaki bu kombinde, ama sağ alt köşedeki yazılar sağ olsun, tam olarak öyle değil. Kürk ceket Cavalli değil Valentino. "Feathered" tekniğiyle yapılmış, dolayısıyla tüy gibi hafif ve aynı zamanda dolgun bir görüntüsü var. Model Elena Sudakova çok hoşuma giden bir Isabel Marant üst giyiyor. Leopar desenli Cavalli ise elbise değil bir pantolon. Çok güzel bir fotoğraf ve hoş bir kombin olmuş.

Cavalli elbiseyi giyme sırası bu sefer Anja Rubik'te. Vogue Meksika'nın Ekim sayısında çıkan bu fotoğrafta Anja, Cavalli elbisenin üstünde Michael Kors'tan coyote kürklü bir uzun yelek giymiş. Ayağında Hermes'ten süet botlar var ve bence yukarıda Suzanne Diaz'ın yılan derisi baskılı bootilerinden daha güzel durmuş.
Siyah beyaz bir fotoğrafla devam ediyoruz. Craig McDean tarafından çekilmiş, ama modelin kimliğini bilmiyorum. Fotoğraf Interview dergisinde, Roberto Cavalli'yle yapılan bir röportaja eşlik eden bir editoryalin içinde yer alıyor. Modelin kendine güvenen, güçlü ve güzelliğinden şüphe etmeyen tavrı çok etkileyici. Ama bu elbisedeki leopar desenleri, şimdiye kadar gördüklerimizden biraz farklı. Nasıl desem, bundan öncekilerde desen taşlanmış kot gibi hafif soluktu, burada ise daha belirgin.

Ve geliyoruz bu yazının son görseline. Mariacarla Boscono Vogue İtalya Ekim sayısında, çılgın bir editoryale çıkmış. Diğer fotoğrafları hangi konsept içinde sizinle paylaşırım bilmiyorum, ama gerçekten de çılgın kareler var! Bana Helena Bonham Carter, Björk gibi sıradış ünlülerin tarzlarını hatırlattı. Tek başına bu fotoğraf üstünde yorum yapmak kolay değil, o yüzden sadece sizinle paylaşıp geçiyorum. Mariacarla, bu elbiseyle daha önce Vogue Rusya'nın Temmuz kapağına çıkmıştı, hatta elbiseyi Cavalli defilesinde taşımıştı, Ağustos ayında konuyla ilgili ilk blog yazımda ele almıştım...

Görüyorsunuz, İtalya, Rusya, Meksika, Japonya, İngiltere... Cavalli'nin bu elbisesinin yer almadığı Vogue edisyonu kalmamış sanki. Sadece Vogue mu, Harper's Bazaar ve başka dergilerde de sıkça yer almış bu elbise. Bakalım, Kasım sayılarında da bu elbiseyi görmeye devam edecek miyiz? Fikri takibe devam...

21 Ekim 2010 Perşembe

Ekim ayı Vogue kapaklarına bakış -2-


Ekim ayı Vogue kapaklarını ele aldığım ilk yazıda sizlerle ayın dikkat çeken, öne çıkan kapaklarını paylaşmıştım. Bu yazıda ise, ayın "felaket" kapaklarına bakmak istiyorum. Ve işte felaketlerin en büyüğü, yukarıda gördüğünüz, Vogue İngiltere baskısının kapağı! Hayır, kapağa Cheryl Cole'u taşımaları değil felaket, nitekim dergi içindeki editoryalde Cheryl'in gayet güzel fotoğrafları yer alıyor. Ama, bu derginin adı Vogue mu, yoksa Good Housekeeping mi, belli değil, asıl sorun orada. Kapağı görünce aklıma ilk şu soru geldi: "Acaba kışa hazırlık için güzel reçel tarifleri veya DIY perde önerileri de veriyorlar mı dergi içinde?" Pembe yerine göre şık, zarif, çarpıcı, dikkat çekici, seksi ve feminen olabilir ama bu kapaktaki pembe bunların hiçbirine uymuyor! Cheryl'in kucağındaki çiçekler? Tamam, futbolcu kocası tarafından defalarca aldatılan zavallı güzel ünlü kadın olduğunu daha başka kaç şekilde vurgulamanız gerek? O el yazısı fontuyla yazılmış "Pure Style" başlığının altına bir de "xoxo Cheryl" imzası koyup sahte celebrity duygusallığını tavana vurdurmayı unutmuşsunuz, hatırlatayım!

Öte yandan, ben gittim bu dergiyi aldım. "Ee kardeşim o zaman ne mızlanıyorsun? Dergiyi sattırmış işte kapak, daha ne olsun?" diyorsanız siz de haklısınız. Ama işte, bugün bu kapaktan dolayı Vogue alanlar, yarın bu kapağın alasını yapan, biraz celebrity dedikodusu, biraz güzellik, biraz ev işleri, biraz ondan biraz şundan bahseden dergilere kayarlar. Herkes en iyi bildiği işi yapsın bence. Vogue İngiltere de, kapağına Cheryl Cole'u çıkaracaksa, şöyle başımızı döndüren bir Matthew Williamson, Erdem veya Alexander McQueen elbise içinde çıkarsın.


Vogue Avustralya çiçeklerle bezeli bir kapakla çıkmış bu ay. Kapağa eşlik eden editoryalde danteller ve tüllerle bezeli enfes kıyafetler, çok güzel fotoğraflar var, yakında bloguma konu etmeyi düşünüyorum. Editoryalde Codie Young ve Rosemary Sweet yer alıyorlar, ama kapağa kendisi de Avustralyalı olan Codie Young çıkmış. Codie Young'ı ben Gemma Ward'a benzettim biraz. Klasik bir güzel değil, ama sıradışı olduğu kesin. O yüzden, "Bu kız güzel değil canım" tarzı bir yorum yapmak istemiyorum. Kapağı öyle çok sevmedim, ama hemen eleştirmekten de çekiniyorum. Yorumu size bırakıyorum.


 İlla çiçeklerle veya çiçek desenleriyle bezeli bir kapak olacaksa, Harper's Bazaar Japonya'nın Valentina Zeliaeva'lı kapağını tercih ederim! Valentina'nın elbisesi tek başına fazla romantik veya geleneksel olabilir, ama parmaksız dantel eldivenlerle, kapakta kullanılan renklerin asaletiyle çok zarif bir kapak çıkmış ortaya.  İşte Vogue kapaklarında aradığımız özellikler bunlar!


Evet, bu dergi kapakları yazı dizisi boyunca iyice anladık ki, iş Vogue kapaklarına gelince Amerikan ve İngiliz edisyonları bizi hiç şaşırtmıyor, bir celebrity, bir şarkıcı, bir Hollywood starıyla işi kotarıyorlar. İşte, Amerikan Vogue'u kapağında genç ve sempatik film yıldızı Carey Mullighan. "Genç" dedim "sempatik" dedim, bu kapak için de olsa olsa "şirin" ("cute"), Carey'nin elbisesi için de "cici" ("pretty") diyebilirim. İnsana huzur veren, günün stresini üstünden alan bir kapak bu. Ama yok, Cheryl Cole'lu kapak hakkında o kadar atıp tuttuktan sonra Carey Mullighan'lı Vogue Amerika kapağına daha fazla söz söyleyecek dermanım kalmadı. "Vardır elbet Anna Wintour'un bir bildiği" deyip geçelim...

"Tüller ve dantellerin perdelediği gizemli dünyaya yolculuk" başlıklı son yazımda Vogue Japonya'nın Ekim sayısında yayınlanmış, Raquel Zimmermann'ın çekimleri Napoli'de yapılan, çarpıcı, provokatif ve aynı zamanda büyüleyici bir güzelliği olan fotoğraflarını paylaşmıştım sizinle. Şimdi bir o siyahın cazibesiyle yoğrulmuş karelere bakın, bir de Vogue Japonya'nın aynı sayısının kapağını süsleyen Raquel Zimmermann fotoğrafına bakın. Kapak fotoğrafıyla ilgili her türlü eleştiriyi bir tarafa bırakıp soruyorum: Ne alaka!

Raquel Zimmermann'a sözüm yok, elbisesine itirazım yok, ama Raquel'in sanki bir kazık yutmuş gibi yapay duruşu beni rahatsız etti. Çocukluk yıllarımda vesikalık fotoğraf çektirmek için kamera karşısına geçişim geldi aklıma. Müşkülpesent fotoğrafçı önce uzaktan yok kafanı sağa çevir, yok başını biraz arkaya yatır türü talimatlarıyla şekilden şekile girerdim. Sonunda fotoğrafçı gelir, sanki konsolun üstündeki vazoyu veya duvardaki çerçeveyi düzeltiyormuşcasına iki eliyle başımı tutar, çevirirdi. Vogue Japonya'nın bu kapağı işte bana, kendimi heykel gibi hissedip yabancılaştığım (hadi burada nezaketimden "maymun gibi" demeyeyim..) o anları hatırlattı.

Bu da Vogue İspanya'nın kapağı. Kapakta kızı Elena Melnik'miş, gerçi kapakta iki kız var ama? Dergi içinde bir editoryalin içinde yer alabilecek güzel bir fotoğraf, ama kapak fotoğrafı? Bir kere, arkaplan çok baskın, mankeni ayırt etmek için fotoğrafa ikinci kez, dikkatle bakmak gerekiyor. Bir gazete bayisinde benzeri bir sürü moda dergisinin "janjanlı" kapakları arasında bu kapağa kim ikinci bir şans verir? Bilemiyorum. Ama, Vogue logosunun dolgun rengini beğendim...
 Bu yazıda daha çok eleştiri oklarını yönelttim kapaklara, ama Natasha Poly'nin bu Vogue Rusya kapağına hiçbir eleştirim yok! Natasha Poly ve bu kapak hakkında daha söyleyecek çok şey var, ama bir sonraki yazıya!

20 Ekim 2010 Çarşamba

Danteller ve tüllerin perdelediği gizemli aleme yolculuk


Danteller ve tüller neden bu kadar çekici? Kadının güzelliğine gizemli bir boyut kattıkları için olmalı. Var olandan daha fazlasını, bilinmeyen, henüz keşfedilmeyen bir alemi vaat eder danteller ve tüller. Tığın dantel deseninde açtığı deliklerden, tülün transparanlığından muhteşem bir güzelliğin bir kısmı süzülür geçer, bir kısmıysa her zaman keşfedilmeyi bekler.

Son dönemlerde danteller ve tüller her yerde karşımıza çıkıyor. Elbiselerde, etek uçlarında, bluzlarda, aksesuarlarda... Ve tabii çoraplarda! Genelde siyah, krem ve kırmızı renklerin kullanıldığını görüyoruz ("Zaten başka hangi renkte olur ki danteller?" diye sorarsanız cevabım "Mesela Saks veya Gece Mavisi!" olur...).

Bu yazıda, siyah ağırlıklı bazı kareleri paylaşmak istiyorum sizinle. Natalia Belova'nın Vogue Latin Amerika Eylül 2010 sayısında çıkan editoryaliyle başladım. Siyah dantel elbise, Natalia'nın başına dolanan siyah tülle vurgulanmış bu romantik, hatta hüzünlü fotoğrafta.

Aşağıdaki fotoğrafta da aynı yukarıdaki gibi: Yüzündeki siyah tül, Natalia'nın olgun ve asil güzelliğini perdelemeye yetmiyor.



Vogue Türkiye'nin Ağustos sayısından bu karede Sara Blomqvist, kat kat tüller ve danteller içinde bir Orta Çağ prensesi kadar soylu ve ama o denli de erişilmez bir kadın. Siyah İpekyol elbise, Wolford dantel külotlu çorap yetmemiş, üstüne bir de stilistin dantel kumaş parçası örtülmüş.

Kristine Dinke, sanki Tank dergisi Sonbahar 2010 sayısında değil de, 19. yüzyıldan kalma bir bakır baskı kartpostalda Oryantalist fantazileri kamçılayacak bir poz vermiş.


Bir başka Vogue edisyonunun Ekim sayısındayız şimdi de, İspanya'dayız. Kendra Spears, incecik transparan bir tüle işlenmiş siyah dantel çiçek desenlerinin arkasından bakıyor, gözlerimizin ta içine. Yerler yanık kağıt parçalarıyla dolu. Bir felaketin ardından yas mı tutuyor?
Aman Allahım, dünyanın bütün Vogue'ları birleşmişler, dantel ve tülleri bir peçe misali güzel mankenlerin yüzlerine örtmeye mi karar vermişler? İşte, Vogue Japonya, Raquel Zimmermann'a tül üzerine bu harika dantel işlemelerle bezeli elbiseyi giydirmiş.

Yine aynı çizgide bir kare, ama o da ne? Kaldırımsız sokak, sıvaları dökülen duvar, kapı numarası, hatta sağ alt köşedeki çöpler arasında hemen kendini belli eden ACE şişesi... Yoksa bu editoryal Türkiye'yi konu alıyor olmasın? Hayır, içiniz rahat olsun, burası Napoli. Eee, ne de olsa Akdeniz akşamları, pardon sokakları birbirine benzer...

İşte size Napoli manzarası. Balmain elbise ve Loubutoin ayakkabısıyla Raquel Zimmermann tam bir femme fatale... Yüzündeki  urgandan maske, Viktor+Rolf'ün 2006 defilelerinde kullandıkları maskeleri hatırlattı bana.  

Buraya kadar tanıyamadıysanız Raquel'i, o sivri burnuyla tanıdık yüzü kendini en iyi bu karede, editoryalin "Hatırası karanlık" başlıklı giriş sayfalarında gösteriyor.

Siyah-beyaz kontrast müthiş! Raquel'in vücudunu saran dantelli tulum, arka plandaysa binanın iskeletini adeta bir dantel misali oluşturan çelik konstrüksiyon.

19 Ekim 2010 Salı

Yıl 1981, Cyndi Lauper, leopar desenleri ve modasal döngüler!

Leopar desenlerin geçmişine yaptığımız gezide 1986 ve 1992 yıllarına baktık. 2000lere de gelicez gelmesine, ama ben Cyndi Lauper'in 1981 yılında, yani o meşhur "Girls just wanna have fun" şarkısının da yer aldığı She's So Unusual albümünün yayınlanmasından bile önce verdiği bir konserdeki fotoğraflarını görünce dayanamadım, sizinle paylaşmak istedim.

Evet, 1981'deyiz. Sahnede yerinde duramayan şarkıcı, Cyndi Lauper.


Gerçekten de iyi coşmuş görünüyor Cyndi Lauper, değil mi? Bu siyah-beyaz fotoğraflardan kıyafeti hakkında edindiğimiz başlıca bilgi, altında payetli, ışıltılı bir tayt, üstünde de leopar desenli bir bluz olduğu. O zaman bir de aşağıdaki renkli fotoğraflara bakın!


WOW! Ortalık yıkılıyor! Kan kırmızısı mı demeli, ruj kırmızısı mı bilemiyorum, ama sahne ışıklarının altında Cyndi Lauper'in bu kıyafetle tüm dikkatleri üstüne topladığı kesin!

Şimdi, bu yazının asıl ilginç noktasına geliyoruz. Aşağıdaki fotoğraflar, Louis Vuitton'un yakın zamanlardaki bir defilesinden, bilmem hatırladınız mı? Bakın bakalım, Cyndi Lauper'in 1981'deki bu sahne kıyafetine ne kadar benziyorlar?


LV'nin 2006 kolleksiyonundaki bu parçaları gördüğümde, "Hımm, leopar desenlerini şimdiye kadar çok çeşitli şekillerde görmüştük, ama onları doğada karşılığı olmayan bir şekle sokmak, mesela böyle kırmızıya boyamak ilginç bir fikir..." demiştim. Şimdi görüyoruz, bu bile orjinal değilmiş!

Son olarak, şöyle bir düşünce gelebilir akla: "Canım Cyndi Lauper'in sahne kıyafeti tek parça üretilmiş olabilir, bir moda trendi olarak düşünemeyiz." Peki o zaman, yine 1981 yılında çekilmiş aşağıdaki fotoğrafı nereye koyacağız?
İngiliz şarkıcı ve oyuncu Jane Birkin, bir film setinde objektiflere böyle poz vermiş.

Aslına bakacak olursanız, leopar desenleri farklı renklere boyamaktan söz ediyoruz, akıl etmesi o kadar zor bir şey değil, yani insanın öyle nükleer fizikçi falan olmasına gerek yok! Güneşin altında söylenmedik söz kalmadığı gibi, denenmemiş moda tasarımı bulmak da giderek zorlaşıyor yani...