31 Mart 2011 Perşembe

Desen Turu: Stella'nın meyve desenleri -2-

Son yazımda sizleri ilkbahar-yaz 2011 sezonunun gözdesi desenler arasında bir tura çıkarma sözü vermiş, bu tura Stella McCartney kolleksiyonundaki meyve desenli kıyafetlerle başlamıştım. Stella McCartney defilesinde bu limon, portakal, greyfurt, lime gibi insanın iştahını açan narenciye desenleriyle bezeli kumaşların elbise, bluz-etek, bluz-pantolon, siyah üstüne ceket, elbise üstüne siyah ceket gibi bilumum kombinasyonlarını gördük. Şimdi sıra, bu kıyafetlerin moda editoryallerinde nasıl yer aldığını görmeye geldi.

Turumuza en beğendiğim kareyle, Vogue Türkiye Mart sayısındaki Alana Zimmer editoryaliyle başlamak istiyorum. Yemyeşil yapraklar bu elbiseye mükemmel bir fon olmuş. Desenlerin yer aldığı parça, son yazıdaki defile fotoğraflarında yer almıyor; bir ipek bluz. İpek, pamuklu kumaşlara göre böyle canlı desenleri çok daha güzel yansıtan bir kumaş. Burada çiçek desenleriyle süslü Paul Smith marka bir ipek şort-tulumla birlikte kullanılmış, bu da çok beğendiğim bir tercih.


Şimdi, Ymre Stiekema'nın Harpers Bazaar Mart sayısındaki editoryalinde yer alan yukarıdaki fotoğrafa bakalım. Bu editoryalden Versace geometrik desenli elbiseye, Styleboom'un desenleri karıştırma kılavuzunu moda editoryallerine uyguladığım yazıda yer vermiştim. Stella'nın limon ve greyfurtları bu sefer bluz-etek ikilisi olarak çıkıyorlar karşımıza. Ymre'nin uzun bacaklarını vurgulayan, hareketli bir poz...


Angela Lindvall'ı, Zoo dergisinin 30 numaralı ilkbahar 2011 sayısında görüyoruz. Vogue, Elle, Harper's Bazaar gibi moda endüstrisinin göbeğindeki dergiler daha şık, daha "soft" bir tarzı vurgularken Zoo, Pop, Dazed&Confused gibi daha küçük ama daha bağımsız dergiler daha radikal ve "sert" tarzlara da zaman zaman yer veriyorlar. "Sert" tarz derken, Angela Lindvall'in duvara düşen keskin gölgesini kastediyorum. Bacakları güç projeksiyonu yapar bir biçimde açık, projektörler üstüne çevriliyken bile kendinden ödün vermeyen kadının pozu bu. Meyve desenlerimiz bu sefer elbise formunda.



Evet,dikkatli bakarsanız yukarıdaki resimde Stella McCartney'in meyve desenleri yok, ama sarı sarı limonlar ve yeşil yapraklarla bezeli benzer bir desen var. Anna Lundgaard'ın Alman Madame dergisinde, süpermarketten alışveriş yapma temalı editoryalinden bir kare bu. Eteğin desenindeki sarı limonlar, triko bluza rengini verdiği gibi, fotoğrafa fon da olmuş.



Desendeki limonları gerçek limonlarla vurgulayan bir başka kareye, Harper's Bazaar Rusya Şubat sayısında rastlıyoruz.

Stella McCartney defilesinde Freja Beha'nın üstünde, siyah bluz ve pantolonla gördüğümüz ceket, Elena Lamkova'nın üstünde, Elle Rusya Mart sayısında çıkmış. Elena'nın son dönemde memleketimizde "Hürrem kızılı" diye ünlenen bakır kızılı saçları ile Stella'nın meyve desenlerindeki turuncu portakallar, greyfurtlar hiç fena durmamış:)

New York Times gazetesinin T Style ekindeki bu fotoğrafın en beğendiğim yanı arkaplan olarak kullanılan duvarın rengi desem:) Yok canım tabii ki şaka yapıyorum, ama bence duvarın rengi, bu meyve desenleriyle yapılabilecek kombinler hakkında bayağı bir ilham veriyor, vermeli. Mesela meyve desenli bluzun altına, bu duvar renginde parlak likralı kumaştan bir tayt? Yukarıda, desendeki meyvelerden limonu kullanan fotoğraflar görmüştük, bu çekimde herhalde narenciye kıtlığı vardı, model Hailey Clausen'in iki eline birer ananas tutuşturmuşlar! Styleboom'un "aynı deseni farklı boyutlarda kullanma" kuralına uyan Stella McCartney eteğin üstünde, Moschino Cheap and Chic'ten sarı çiçek desenli bir bluz çok yakışmış!


Grey dergisi ilkbahar 2011 sayısında Hannah Holman'ın üstünde yine rengarenk desenli Stella McCartney'leri görüyoruz, ama desenleri bu yazının konusu olan alıştığımız narenciyeler değil, botanik illustrasyon tarzında çiçek ve yapraklardan oluşuyor. İpek bluz, etek ve trençkotun her biri diğerinden güzel. Hatta bu desenler, narenciye deseninden bile güzel bence...


Bloguma çok uzun süredir konuk etmek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir manken Heather Marks. Yukarıda, Flare Mart sayısındaki bir editoryalde meyve desenli bluz-etek ikilisiyle boy gösteriyor. Günlük-güneşlik bir hava, masmavi gök, masmavi deniz, pamuk bulutların ve dalga köpüklerinin beyazı... Yaz özleminin tavan yaptığı şu günlerde, Stella McCartney'nin meyve desenleri için mükemmel bir fon!


Yine mavi gökyüzünü fon olarak kullanan bir başka karede Marcelia Freesz'i Numero Tokyo Mart sayısında görüyoruz. Arkadaki yeşil tepelere bakarak burası Hawaii diyorum, nitekim geçenlerde okuduğum bir yazıda Hawaii'ye gelen turistlerin üçte birinin Japon olduğunu okumuştum... Bu editoryal ta Aralık-Ocak döneminde çekilmiştir, ama talihsizliğe bakın ki, Japonya'yı deprem ve tsunaminin sarstığı Mart ayında yayınlanmış:(

Meyve desenli bluzu bu sefer düz renk pantolonla birlikte görüyoruz. Yukarıda, New York Times T Style dergisindeki fotoğraf için ne demiştim ben size:) Eh o karedeki arkaplan duvarın rengi daha bir pembe-bordo idi, buradaki pantolon ise daha çok karpuz veya "yanmış portakal" (burnt orange) renklerinde, ama fikir aynı. Belki McCartney defilesinde Ieva Laguna'nın (ki bu model hakkında en kısa zamanda bir yazı yayınlamalıyım blogumda, bayıldım kendisine!) giydiği pantolon gibi paçaları biraz daha dar olabilirdi...



Hayır, daha bitmedi! Düşünün, daha sezona yeni girdik sayılır, şunun şurasında dergilerde yeni kolleksiyonları görmeye başlayalı Şubat bir, Mart iki ay oldu, ama Stella McCartney'nin meyve desenlerine yer veren editoryalleri bir türlü tüketemedik! Şimdi Vanity Fair Mart sayısında, Iza Olak'ı görüyoruz. 1960ların masumiyetini hatırlatan kedi güneş gözlükleri, keten ceket ve çanta ile tam bir bar-kokteyl kombini olmuş!



Defiledeki bir başka kombini görüyoruz, bluz-etek üstüne siyah ceket. Karlina Caun, L'Officiel Rusya'nın Mart sayısında. Kıyafete pek bir şey söyleyemeyeceğim, ama böyle eteğin yırtmaçlarından bacakların iki yana efe gibi sallanması, eli belinde meydan okuma pozu, Karlina'nın yüzündeki "açıkta bir şey mi gördün bilader?!" ifadesi bana hitap etmiyor!


Yüzümüze üflediği sigara dumanı nedeniyle yüzü pek seçilmiyor, ama karşımızda, Elton John ile birlikte poz verdiği editoryal Pop dergisi ilkbahar-yaz 2011 sayısında yayınlanan Naomi Campbell var! Sol alt köşedeki yazıda meyve desenli kıyafetin elbise olduğu yazıyor ama belden aşağısı görünmediği için pekala bluz da olabilirdi. Şeker pembesi düz arkaplan, New York Times T Style'daki fotoğrafın arkaplanına ne kadar benziyor, değil mi?

Önceki yazıda yer alan Vogue Paris'teki Freja Beha'lı fotoğrafı da sayacak olursak, Stella McCartney ilkbahar-yaz kolleksiyonundan narenciye desenli 12 ve botanik desenli 1 olmak üzere, moda dergilerinde yayınlanmış tam 13 fotoğraf gördük. Çok sayıda dergide yer almak bir başarıysa, Stella'nınki büyük bir başarı diyebiliriz. Eee, ne kadar köfte, o kadar ekmek:)

Ben bu yazıyı son gözdem Ieva Laguna'nın defileden bir yakın çekim fotoğrafıyla kapatayım:)

30 Mart 2011 Çarşamba

Desen Turu: Stella McCartney ve meyve desenleri

"En iyi blog" sübjektif bir değerlendirmedir, tartışılabilir, ama benim açımdan "en öğretici ve bilgilendirici" blog yazarlarının başında gelen Style-Boom'un "Kafa Karıştırmadan Desen Karıştırmak" başlıklı Trend Raporu'nu okudum, hayatım değişti:) (Yok abartmayayım, hayatım kökten değişmedi, ama desenlere bakışım bayağı bir değişti!) Ardından, blogumu takip ediyorsanız hatırlayacaksınız, ben de sevgili Boom'dan aldığım ilhamla, ilkbahar-yaz sezonu kolleksiyonlarındaki desenleri konu alan moda editoryallerini taradım, ve Boom'un açıkladığı "Desen Karıştırma Kuralları"nı tek tek uygulamalı olarak gördüm.

Bu sırada, çoğu Şubat ve Mart sayılarında olmak üzere, onlarca moda editoryali taramışımdır herhalde:) İşte bu editoryalleri tararken bir şey dikkatimi çekti. O kadar tasarımcının o kadar kıyafeti arasından editoryallere konuk olan parçalar arasında beş-altı tanesi dikkat çekecek ölçüde sıkça kullanılmıştı. Bir süre sonra, desenleri konu alan yeni bir editoryale baktığımda elbiseleri şıp diye ilk bakışta tanır oldum. İşte, eğer başarabilirsem, bu moda editörleri ve stilistlerin gözdesi olan parçaları blogumda yazmak istiyorum. Hatta, bir taraftan beni de bağlayıcı olması açısından, sözünü edeceğim parçaları sıralayayım ve "Yakında!" diyerek "teaser"ımı yapayım:)

- Stella McCartney ve meyve desenleri
- Versace geometrik desenli elbise
- Prada maymun-muz baskılı elbise
- Jil Sander yatay çizgili elbise
- Miu Miu deri ceket
- Balenciaga deri-PVC ceket
- Prada yatay çizgili elbise

Sizlere, bu parçalardan en az 3üne yer veren onlarca editoryal gösterebilirim.

Bir taraftan, onca tasarımcı, moda evi, onca yaratıcı fikir, onca brain-storming'e rağmen, bir sezon için sunulan kıyafetler arasından pek azının öne çıkabildiğini vurgulamaya çalışacağım. Bu durum, tasarım sürecinin, ortaya özgün tasarımlar çıkarmanın ne kadar zor olduğunu gösterdiği kadar, moda endüstrisi içindeki katı hiyerarşik yapının, tasarımcılarla moda dergileri arasındaki "ahbap-çavuş" ilişkisinin bir göstergesi de olabilir.

Öte taraftan, aynı elbisenin farklı editoryallerde nasıl stilize edildiğini izleyerek, defileden çekime moda editoryallerinde konsept nasıl oluşturulur, ışık, fon, model, konu bütünlüğü gibi etkenler nasıl kullanılır, bu sorulara kendimce cevaplar bulmayı amaçlıyorum.

Şimdii, desen turumuza Stella McCartney kolleksiyonundaki bu meyve desenleriyle başlamak istiyorum. Kış aylarının karlı, yağmurlu, çamurlu, bulutlu, kasvetli ve tabii ki soğuk havasından sonra kendimizi ilkbahara atınca günlük-güneşlik, sıcak, insanın içini kaynatan, enerjisine tavan yaptıran, neşeli, renkli kıyafetler giymek isteriz, işte çiçek ve meyve desenleri tam da bu amaca uygun desenler. Stella McCartney, sarı sarı limonlar, yemyeşil lime, turuncu greyfurt gibi narenciyelerden oluşan canlı mı canlı bir desen yakalamış ve göreceğiniz üzere, desenlerden söz eden moda editoryallerinin göz bebeği olmayı başarmış.

Yukarıda yazının girişinde, Freja Beha'yı Vogue Paris Şubat sayısında, ilkbahar-yaz 2011 kolleksiyonlarının tanıtıldığı kapsamlı editoryalde işte beyaz üstüne meyve desenli Stella McCartney elbiseyle görüyoruz. Bu kolleksiyon tanıtımı yapan editoryaller biraz kataloglara benziyor, çok fazla artistik yönleri, çılgın arkaplanları olmuyor, öncelikle kıyafeti okurlara "tanıtma"yı amaçlıyorlar. Freja'nın eli-belinde pozu, elbise deseninin yukarıdan aşağıya kadın vücudunun kıvrımlarına uygun bir şekilde, bir kum saati misali nasıl uzandığını çok iyi gösteriyor. Ortadaki desensiz beyaz bölgenin konturları, klasik cam Coca-Cola şişesinin konturlarını nasıl çağrıştırıyor, değil mi?

Şimdi, dergilerde yayınlanan fotoğraflara geçmeden, sizlere Stella McCartney defilesinde bu desenin podyumda nasıl yer aldığını göstermek istiyorum.

Styleboom, sezonun desen trendine uygun olarak çiçekli bir bluz giyince, kendini "köşe yastığı"na benzetmişti, Stella'nın bu narenciyelerle bezeli desenini görünce, benim de aklıma çocukluğumda pikniklerde kullandığımız bir masa örtüsü ve peçete seti geldi:) O da aynen böyle beyaz zemin üstüne rengarenk meyvelerle dolu bir desene sahipti. Sanırım annem o kumaşı bir yerlerden ucuza denk getirmiş olacak ki, mutfaktaki balkon kapısına bir güneşlik perde bile diktirmişti! Böyle büyük desenler ev tekstili ürünlerinde çok kullanılıyor, o yüzden bazen köşe yastığına, bazen mutfak perdesine, bazen de bir nevresim takımına benzeme riski var:)

Aşağıda göstereceğim, Stella McCartney kolleksiyonunda bu deseni taşıyan tek parça bu değil. Stella güzel bir desen yakalamış, tabii ki bir elbiseyle bırakmayacak. Ama editoryallerde daha çok bu elbise tercih edilmiş. Elbisenin yarım koluna ve yanlardaki kavisli yırtmaçlarına dikkat çekiyorum. Bir de, kol, yaka ve etek kenarlarında bu mesafeden bile belli olan beyaz dikişlere dikkatinizi çekmek istiyorum. İçe kıvrılan payları tutan bu dikişleri Stella açıkça göstererek elbisenin daha doğal ve teklifsiz bir havası olmasını sağlamış.

Elbiseden sonra şimdi de aynı desenli kumaştan dikilmiş bluz-etek ikilisini görüyoruz. Bluzun kolları vs kesimi elbisenin üstüyle aynı ama etek "pencil skirt" dedikleri tarzda, etek kenarı dar tutularak tasarlanmış.


Elbise, etek-bluz ve şimdi de bluz-pantolon! Eh, mantıklı, değil mi! İşin açığı ben bu deseni en çok pantolonda sevdim, fakat hayret ki editoryallerde bu pantolona hiç rastlamadım! Oysa ben editör olsaydım... Bu arada, bu mankenin adı Ieva Laguna'ymış ve Litvanyalıymış. Hemen takip listeme kaydediyorum kendisini:) 

Şimdi sıra, siyahla kontrast yaratmakta ve siyah ceket bu işi gayet güzel yapmış. Üstte meyve desenlerini sadece yakasında taşıyan ipek/saten bluzu da çok beğendim. Etekte, Styleboom'un "desen karıştırma kuralları"ndan "aynı deseni farklı boyutlarda kullanma" kuralına uyulmuş, şu ana kadar kocaman ebatlarda gördüğümüz meyveler eteğin yanlarında miniskül ebatlarda yer almış.

Bir önceki kombinin adeta negatifini görüyoruz bu sefer. Yukarıda siyah ceket dışta, beyaz zemin üstüne meyve desenleri içteydi; bu sefer Freja Beha'nın üstünde, siyah takım içte, beyaz zemin üstüne meyve desenlerinin olduğu kumaştan dikilme ceket dışta... 80lerin tuhaflık sınırlarında dolaşan dikkat çekici kıyafetleri gibi durabilir bu ceket başka kombinlerde, ama dümdüz bir siyah fonun üstünde epey dengelenmiş... Öte yandan, Vogue Paris editoryalinde Stella McCartney elbisenin Freja Beha'nın payına düşmesini de anlamış oluyoruz. Daha önce, defilede taşıdığı elbiseyi editoryalde de giyen modelleri çok görmüştük...

Yarım kol bluz yerine kolsuz bir üst gelmiş, siyah ceketli etekteki "aynı deseni farklı boyutlarda kullanma" kuralı korunmuş ama bileklere kadar uzanan bir etek yapılmış ve yukarıdaki kombin çıkmış ortaya. Anja Rubik'e de pek bir yakışmış. Acaba bu desen sarışınlara daha mı yakışıyor?


Defiledeki ilk elbisede desenin, tamamen elbise formuna uygun bir şekilde kumaşa oturtulduğunu görmüştük. Yapılan elbise tasarımından önce kumaş tasarımıydı bir anlamda. Bu sefer boyundan askılı bu elbisede kumaşın çapraz şeritler halinde kesilerek kullanılması çok güzel bir fikir ve bence bu fikir bence bu elbiseyi giyeni ince göstermeye yarayabilir! Kasia Struss sevdiğim bir model, ama burada saçları çok yıpranmış görünüyor.

Şimdi size elbisenin kumaşı ve desenin baskısı hakkında fikir verecek yukarıdaki yakın çekim kareyi sunmak istiyorum. Bu, pantolonun paçasına yapılmış bir zoom. Üst parçalara yapılan zoomlarda çok fazla flaş parlaması vardı, desen ve kumaş belli olmuyordu, o yüzden böyle biraz tuhaf bir seçim yapmak zorunda kaldım:( Ama, kumaşın ve baskının tam da benim yazının girişinde tarif ettiğim piknik örtüsü kumaşlar gibi hafif seyrek dokunmuş pamuklu kumaş üstüne baskı şeklinde olduğunu bu kare çok iyi gösteriyor bence. Bir adım ötesi branda veya yelken bezi olacak bir kumaştan söz ediyoruz:)

Bu da podyum arkasından bir görüntü! Manken sanki uçacakmış gibi hafif ve enerji dolu görünüyor, değil mi!

Editoryalleri izlemeyi bir sonraki yazıya bırakıyorum. Şu noktada, sizden kendinizi bir moda editörünün veya fotoğrafçısının yerine koymanızı istiyorum. Bu elbiseyi, daha doğrusu bu deseni nasıl kullanırsınız? Nasıl bir yerde, nasıl bir arkaplan ile, hangi ışıkta çekim yapmayı planlarsınız? Elbiseyi hangi parçalarla, hangi aksesuarlarla kombinlersiniz?

Benim aklıma ilk gelen fikir, bir narenciye bahçesinde veya beyaz badanalı bir Bodrum evinin asmalarla, çiçeklerle kaplı avlusunda çekim yapmak. İtalyanların azur mavisi gibi bir gökyüzü ve turkuaz rengi bir deniz de olabilir. Ya da canlı bir pazar tezgahı! Off, hep meyve çağrışımları olması şart değil, beyazın hakim olduğu ultramodern bir barda, şemsiyeli bir meyve kokteyli (işte yine!) içiyor olabilir manken...

Neyse, siz biraz düşünün, ben de yazının devamını hazırlayayım bu arada....

29 Mart 2011 Salı

Olivia Palermo kombinlerine devam


Blogspot.com uzantılı bloglara getirilen erişim yasağı nedeniyle Mart ayı blog yazıları yönünden kesat geçti, ama ben yasağa karşı protestoların en hararetli olduğu günlerde, Olivia Palermo'nun gardrobundaki belli parçaları çokça sevip bir sürü farklı kombinde kullanmasına dikkat çektiğim bir yazıyı 11 Mart'ta yayınlamıştım. Olivia'nın kombin mixlerini incelemeye devam ediyorum.

Son yazıda 6 parçaya dikkat çekmiştim:
1. Yaban hayvanı desenli ceket/bluz.
2. Başka bir yaban hayvanı desenli bootieler.
3. Kürk yelek.
4. Kırmızı maksi etek.
5. Kolları ve kenarları pirinç zincirlerle süslü siyah triko hırka/ceket.
6. Kürk yaka/atkı.

Yukarıdaki fotoğrafta Olivia'yı, Tibi defilesinde, 2, 3 ve 4 numaralı parçaları giyerken görüyoruz. Leopar bootieleri geçen yazıda uzuun uzuun incelemiştim. Şimdi kırmızı maksi etekle devam edelim. Sonra kürk yeleğe de dönücez.

Efendim, Olivia Palermo Tibi'nin reklam kampanyası için kamera karşısına geçmiş, yukarıdaki karede de görüldüğü üzere, bu bir maksi etek değil askılı elbiseymiş ve elbise de Tibi markaymış! Eh, Tibi'nin yeni yüzü olarak Palermo'nun Tibi defilesine Cavalli giyerek gitmesini beklemezdik zaten... Bu yazıya konu olan fotoğraflar çoğunlukla Ocak-Şubat aylarından, ama Style-Boom'un desen karıştırma üstüne hazırladığı trend raporu ve benim o rapordan etkilenerek yaptığım editoryal taramasına çok güzel uyan bir elbise bu..



Olivia, 24 Şubat günü Londra'da, Notting Hill semtinde bir markette, erkek arkadaşıyla birlikte paparazzilere yakalanmış. Üstünde, Tibi elbise ve daha önce bir blog yazısına konu ettiğim bir kombininde kullandığı Haute Hippie marka siyah kürk yelek var.


Londra'dan New York moda haftasına geliyoruz ve Olivia Palermo'yu sıradışı bir kombinle görüyoruz. İlk bakışta Olivia, kürk üstüne pötikareli gri bir kaban giymiş gibi görünüyor, ama bu yazının konusu, Olivia'nın kombinlerinde tekrar tekrar kullanılan parçalar ve bu kombinde böyle tam 3 parça var! Londra-New York uçağında Olivia'nın bavulunda neler taşıdığını artık yavaş yavaş çözüyoruz!

Birincisi en kolayı: defalarca gördüğümüz leopar bootie yine karşımızda. Dikkatli bakınca, diğer iki parçayı da ayırt edebilirsiniz. Olivia çok ilginç bir şey yapmış, iki farklı kürk parçayı bir arada kullanmış. Bu parçalardan ilki, yazının başında, Tibi defilesinde giydiği kürk yelek. İkincisi ise, bir kürk yaka/atkı. O da tanıdık; önceki yazıda Olivia'nın Londra'daki Look defilesi kombininde görmüştük. Hani yağ yeşili elbise ve üstüne sarı pirinç zincirli siyah hırka giydiği kombinde... Hani şu leopar bootielerinin de ayağında olduğu kombinde:)


Yeri gelmişken, bu kürk yeleğin kırpıntı kürk parçalarının patchwork gibi birararya getirilmesiyle yapıldığını not edeyim. Geçen yıl Emina Sandal'ın sunduğu Fabrika kolleksiyonunda buna benzer bir kürk yelek vardı, hatta ben o yelekle ilgili bir blog yazısı bile yazmıştım...



Biliyorum, sizi Londra-New York arasında epey yordum, ama son, bir kombin daha gösterip çıkıcam:) 18 Şubat'a, Londra'ya dönüyoruz. Olivia gece Vivienne Westwood'un düzenlediği partiye giderken paparazzilere böyle poz vermiş. Üstünde dikkat çekici bir kürk yelek var, şimdiye kadar hiç görmedik. Gümüş tilki kürkünden bu yelek Şubat ayına uyuyor da, mini eteğinin altında çıplak bacakları ve önü açık (ama itiraf etmeli ki çok güzel görünen!) ayakkabıları pek uymuyor! Bu arada, elbisesinin Giambatista Vialli olduğunu, Outfit Identifier sayesinde öğreniyoruz. Peki Olivia'nın bu kombinde tekrar kullandığı parça hangisi?

Dikkat ederseniz Olivia, elbisesinin üstüne bir de hırka giymiş (e Şubat ayı tabii, giysin!) Önceki yazıda görebileceğiniz üzere Olivia aynı günün gündüzünde Look defilesine yağ yeşili bir elbise ve üstünde sarı pirinç zincirli bir siyah hırkayla katılmıştı. İşte yukarıdaki hırka o hırka:)

Toparlama ve hesap zamanıdır. İnanması zor, ama bu iki yazıda Olivia'nın çoğu Şubat ayında Londra ve Paris moda haftalarında giydiği tam 11 kombinde yer alan 6 parçaya zoom yapmışız. Bakalım hangi parçayı kaç kez kullanmış Olivia:


1. Yaban hayvanı desenli ceket/bluz (2)
2. Başka bir yaban hayvanı desenli bootieler (6)
3. Kürk yelek (2)
4. Kırmızı maksi etek (3)
5. Kolları ve kenarları pirinç zincirlerle süslü siyah triko hırka/ceket (2)
6. Kürk yaka/atkı (2)

Hani Olivia'nın tarzı hep beğeniliyor, "street style" bloglarında hep baştacı ediliyor ya, sanırım bu iki yazıda Olivia'nın bu tarzı nasıl oluşturduğuna ilişkin ufak ama önemli ayrıntılar yakaladık.

Hadi aşağıdakiler de Bonus olsun:) Olivia Türkiye'den sonra 16 Mart'ta Moskova'da Mango defilesine, tabii ki bir Mango kıyafetle katılmış. Leopar desenli üst ve etek giymiş Olivia. Evet, evet, leopar desenler galiba hiç gitmeyecekler!




27 Mart 2011 Pazar

Aşkı ve mutluluğu arayan menekşe gözlü kraliçenin anısına

Elizabeth Taylor, menekşe gözleriyle nadide bir güzeldi. Klasik Hollywood sinemasının ışıltılı yıldız güzelliğini her yönüyle yansıtan bir isimdi. Greta Garbo, Rita Hayworth, Katharine Hepburn, Marilyn Monroe, Ava Gardner, Grace Kelly, Ingrid Bergman, Jane Russell, Audrey Hepburn... Elizabeth Taylor sanırım bu klasik çağın yaşayan son büyük ismiydi.

Elizabeth Taylor'un anısına yazılacak bir blog yazısında söz edilecek konular az çok bellidir. Menekşe gözleri, güzelliği, mücevherleri, gösterişli kıyafetleri, kürkleri, fırtınalı aşkları, özellikle de Richard Burton'la yaşadığı tutkulu ilişki, 80lerden itibaren Michael Jackson'la dostluğu... Oscarlı bir oyuncu olmasına rağmen ne yazık ki bu listede oynadığı filmler epey geride yer alıyor.

Elizabeth Taylor'u anmak, onu güzelliğinin zirvesinde hatırlamak istiyorum. Onun anısına bir sürü blog yazısı yayınlamak istiyorum. Nerden başlasam?

Bu fotoğrafla başlayayım o zaman. Taylor, bir film yıldızından çok, İngiltere, Hollanda, İspanya veya Monaco kraliçesi gibi, "regal" bir poz vermiş burada. Karmaşık bir şekilde topuz yapılmış ve taç gibi mücevherlerle toplanmış saçları, yakası kürklü beyaz saten elbisesi, safir taşlarla süslü mücevherleri son derece formel ve zarafetin zirvesinde.

Ama benim vurgulamak istediğim nokta, Elizabeth Taylor'un yüzündeki ifade. Gülmüyor, gülümsemiyor, ciddi bir ifade var yüzünde. Bu fotoğrafın çekildiği 1963'te, The V.I.P.s filminin çekimleri sırasında, kariyerinin zirvesinde. Güzel, ünlü, her şeyi olan bir kadın Elizabeth Taylor. Üç yıl önce, 1960'ta, Butterfield 8 filmiyle ilk Oscar'ını almış. Richard Burton gibi bir yakışıklı ve ünlü oyuncu ile büyük aşklarının başındalar. Bir yıl sonra evlenecekler. Ama Elizabeth Taylor'un yüzünde eksik bir şeylerin izleri var. Her şeyi olan bir kadının yine de mutlu olamayışının hüznünü görüyorum bu fotoğrafta ben.

Elizabeth Taylor'ün 1950lerdeki fotoğraflarında pek olmayan bir poz bu. 60lar ve 70ler boyunca bir aşktan diğerine dolu dizgin koşan, mutluluğu arayan, ama hep arayışta, hep üzgün, hep kaygılı bir kadının pozu... Bu yazıda, işte o mutluluğu arayan Elizabeth Taylor'ın fotoğraflarına bakmak istiyorum.

Elizabeth Taylor'un güzelliğini bu kadar güzel anlatan fotoğraf zor bulunur. Siyah beyaz fotoğrafın tüm yalınlığı içinde hiçbir süs, aksesuar, mücevher, elbiseye ihtiyaç yok. Menekşe rengine bile ihtiyaç yok. Sadece alna düşen perçemleri ve kalın kaşları, o muhteşem gözlerinin güzelliğine vurgu yapıyor...

Bu saçlar! Uçları havada uçuşan, örgü aksesuarlarla süslü saçlar, etnik desenli maksi elbise, gümüş bileklik, küpe ve yüzükler... Bu kadın Saba Melikesi Belkıs da olabilir, Cleopatra da, Bizans imparatoriçesi Zoe de, bir Bedevi aşiret reisinin karısı da, Elizabeth Taylor da...

Taylor'un 1963'te çevirdiği Cleopatra filmi, bir oyuncunun 1 milyon dolar ücret aldığı ilk film imiş. Aynı zamanda onun Richard Burton'la birlikte oynadığı ilk film. Filmin sinema tarihi açısından önemi ve değeri bir yana, Elizabeth Taylor Cleopatra rolüyle öyle bir bütünleşiyor ki, artık o Cleopatra'yı oynamıyor. Elizabeth Taylor Cleopatra'nın ta kendisi oluyor!


 Yukarıdaki üç fotoğrafta da Elizabeth Taylor'ın saçları, yazının başındaki fotoğraftaki gibi topuz şeklinde toplanmış. Üçünde de gözalıcı mücevherler, yalın bir güzellikle birleşmiş. Üç fotoğrafta da Taylor, evli bir kadını "oynuyor." Desperate Housewives dizisinde, Amerikan kentlerinin banliyölerinde kocalarıyla mutlu ve mükemmel evlilik tablosu vermeye çalışan kadınları, özellikle Bree Van De Kamp'i hatırlatıyor bana bu Elizabeth Taylor. Saçlarının toplu olması, evlilik hayatındaki düzen ve intizamın bir sembolü adeta.

Son kare, 1973 yapımı Ash Wednesday filminden, hatta filmin kapağında bile yer almıştı. Taylor bu filmde, Mark Sawyer'la (Henry Fonda) evliliğini kurtarmak için gizlice İsviçre'de estetik ameliyat olan Barbara Sawyer rolünde. Ama estetik ameliyat olması bile kocasının ona tekrar ilgi duymasını sağlayamıyor. Bu dönemde gerçek hayatında da Taylor'un Richard Burton'la (ilk) evliliğinin son dönemlerini yaşadığını hatırlatayım.

Elizabeth Taylor pek çok filmde farklı roller oynadı, ama eminim oynamak zorunda kaldığı en zor rol, evliliği iyi gitmeyen ama bunu dışarıya belli etmemeye çalışan kadın rolü olmalı...



Bu kareler, 1972 tarihli X, Y and Zee adlı film setinden. Taylor, bu filmde Michael Caine ile başrolleri paylaşmaktadır. Londra'da yaşayan zengin bir karı-kocayı oynar Taylor-Caine ikilisi, ve şu işe bakın ki Taylor, genç bir dula aşık olan kocasını yeniden kazanmaya çalışan kadını oynamaktadır. Richard Burton'la ilk evliliklerinin sona ermesi yakındır...

Nasıl yukarıdaki muntazam topuz saçlar, bana evlilik çatısını dik tutmaya çalışan kadını hatırlatıyorsa, Elizabeth Taylor'un bu son karelerdeki dağınık saçları da tüketilmiş bir ilişkinin dağınıklığını, hüznünü hatırlatıyor...





Tekrar 1973 yapımı Ash Wednesday filmindeyiz. Kocasına güzel görünmek için gizlice estetik ameliyat yaptırmış olan kadını oynuyor Elizabeth Taylor. Bir kayak merkezinde, kocasını beklemektedir. Genç erkeklerin ilgi odağı olacak kadar güzeldir, ama kocasının gözüne giremedikten sonra ne yapsın başkalarının ilgisini! Bu dört fotoğraftan ilkinde Elizabeth Taylor'un ellerini kürk mantosunun üstünde nasıl bir güvensizlik içinde kavuşturduğuna dikkat edin. Kocasına sarılmak için açılmış kolları boşta kalmış, yalnız kadın...


Bu iki kare 1965 yapımı Sandpiper filminden. Richard Burton'la çevirdiği üçüncü film olmalı Elizabeth Taylor'un. Bu minik kuşla verdiği pozlar bana çok "intimate", çok özel ve içten geldi...


Yazı bitti. Yazı boyunca Elizabeth Taylor'un yüzü pek gülmedi maalesef... "Her şeyi olan kadın"ın mutluluğunun olmaması ne acı...