30 Temmuz 2010 Cuma

Christy Turlington hiç yaşlanmaz mı?


Christy Turlington 1990ların unutulmaz süpermodelleri içinde zarafeti, her daim şıklığı ve asaleti temsil eder benim için. Son olarak onu son yaptığım Temmuz 2010 Vogue kapakları postunda Vogue İtalya kapağıyla sizlere sunmuştum. Birkaç gün önce bu kapağa eşlik eden editoryale rastladım ve bu harika resimleri de sizlerle paylaşmak istedim.

Ama önce, yukarıdaki resme bakalım. Yoo, Temmuz 2010 Vogue İtalya'dan değil bu kare. Çook daha eskilerde, ta 1987 Nisanında Vogue İngiltere'de yayınlanmış! İngilizcede "serene beauty" tabiri vardır, Christy benim gözümde aynen öyle, dupduru bir güzellik abidesi. Ve şimdi sormanın vaktidir: Christy Turlington hiç yaşlanmaz mı?


Önce Vogue İtalya'nın kapağını hatırlayalım. ""Modern ve klasik" başlığını kullanmışlar, gerçekten hem modern hem de klasik bir kapak olmuş. 60ların 70lerin kabarık saç modeli ve göz makyajıyla Christy Turlington bende bir Sofia Loren, bir Jane Fonda tadı bıraktı, oysa onun tarzını çok  daha leydice bulmuşumdur." diye yazmıştım Vogue kapaklarını incelediğim yazıda. Fotoğrfaçının Steven Meisel olduğunu hatırlatayım ve şimdi Meisel'in objektifinden Christy'nin editoryal sayfalarında nasıl göründüğüne bakalım.
Duvarlarından boyalar dökülen harabe bir odayı arkaplan olarak kullanan bu resimde Christy, sarayda kraliyet fotoğrafçısına poz veren bir prenses asaletinde çıkmış. Siyah elbisesinin fırfırlarla kabaran eteği ince belini iyice vurgulamış. Saçı, makyajı, dirseklerine kadar uzanan transparan eldiveni muhteşem!
Christy'nin bu siyah beyaz fotoğraflarına hayran oldum. Bu ikinci karede arka plan aynı, Christy'nin saç ve makyajı aynı, dizlerine kadar uzanan eldivenleri aynı, sadece elbise farklı. Elbisenin rengini çok merak ettim şimdi!
Soldaki resim, 1960lardaki bir İtalyan veya Fransız filminden çıkmış gibi. Siyah elbise kumaşı ne kadar mat görünüyorsa, Carolina Amato deri eldivenler de o kadar parlak ve de yumuşak görünüyorlar. Sağdaki resimde deri ceket ve etek birlikteliği çok hoş duruyor.

Bir tablo güzelliğindeki bu fotoğrafın keyfini çıkarırken, Christy'nin üstündeki Valentino elbiseyi çözmeye çalışın. Dantelin zarafeti olağanüstü.
Christy'nin üstünde, leopar desenlerine benzer bir deseni olan bir Roberto Cavalli elbise var. Eğer minik bir bulmacayı çözmenin vereceği mütevazı heyecanı yaşamak istiyorsanız, Temmuz 2010 Vogue kapakları incelememe gidiniz ve bu elbisenin yer aldığı kapağı bulunuz:)

Bu editoryalde şimdiye kadar Christy Turlington'u hep zarif, şık ve elegan yüzüyle, bir leydi misali gördük. Belki de bu nedenle, aşağıdaki "vamp" halinin üstümüzde bıraktığı etki çok daha çarpıcı oluyor.
Christy'nin aşağıdaki pozu ne anlatıyor? Davetkar? Pek sayılmaz. Yalnızlıktan korkmayan, kendine yeten birinin davetkar bir tavra ihtiyacı olmaz. Sürpriz? Olabilir... Seksi? Elbette, özellikle de siyah deri eldivenleriyle... Benim aklıma şu düşünce takılıyor: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir kadın nasıl mutlu edilir?

Editoryalde siyah beyaz fotoğrafların yanısıra renkli kareler de var, ama renkler 1960ların dergilerini hatırlatır şekilde hafif soluk çıkmışlar.



Temmuz 2010. Steven Meisel. Christy Turlington. Şimdi zamanı 20 yıl geriye alalım. 1991'e dönelim. Steven Meisel. Christy Turlington.

Şimdi sormakta haklı değil miyim, "Christy Turlington hiç yaşlanmaz mı?" diye?! Yine deri eldivenler, yine deri elbise, yine kabarık, topuzlu saçlar, yine Christy. O 1991'de ne kadar alımlı ve güzelse 2010'da da o kadar alımlı ve güzel.
Hala 1991'deyiz, hatırlatayım! Bu son iki karedeki sakinlik ve dinginlik bana engin bir huzur veriyor.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Jessica Stam'in 7 yüzü


İtiraf edeyim, bu blogda Jessica Stam'e "soğuk nevale" demişliğim vardır, ama kabahatimin bağışlanmasına bir katkısı olacaksa hemen şunu da ekleyeyim ki Jessica Stam'e "soğuk nevale" dediğimi ileri sürenler sözlerimi çarpıtmaktadır, çünkü ben Jessica Stam'e "soğuk nevale" demedim, "bana soğuk nevale biriymiş gibi geliyor" dedim, arada büyük fark var! Rica ederim, bu sözleri Jessica daha Ms. Vogue Türkiye No. 1 olmadan epey önce sarfettiğimi de dikkate alınız, beni bağışlayınız...


Öte yandan, Kanadalı güzel Jessica Stam'in şu fotoğraflarına bakınca insan onun, sanki ülkenin kasvetli metropolleri Montreal ve Toronto sokaklarında değil de kar ve buzlarla kaplı Arktik kuzeyinde büyümüş bir Buz Kraliçesi (Ice Queen) olduğunu düşünmeden edemiyor...

Evet evet, belli ki dilim sürçmüş, Buz Kraliçesi diyeceğime o münasebetsiz ifadeyi kullanmışım Jessica Stam hakkında.


Jessica Stam'i podyumlarda "Hiç bir erkek beni mutlu edemez! Hiç kimse beni güldüremez!" pozlarında görmeye çok alışmıştım, ama son zamanlarda onun gayet de güler yüzlü, şen, hatta sevecen fotoğraflarına rastlamaya başladım. Bir yandan da "Aaa, bu karede ne kadar farklı bir yüze bürünmüş, hiç o alıştığım Jessica'ya benzemiyor" sözünü sıkça söyler oldum onun hakkında. Ben de Jessica Stam'in bu farklı imajlarını derlemeye karar verdim. İşte, Jessica Stam'in yedi yüzü karşınızda.

Jessica Stam'in Meg Ryan yüzü diyorum ben buna. Soldaki kare, Meg Ryan'ın karakteristik erkeksi duruşu ve yürüyüşünü hatırlatıyor bana. Saçlar Meg Ryan'ınki gibi, hafif dağınık... Hepsinden önemlisi, insanın içini ısıtan bir gülüş, kocaman sevimli gözler... Demek ki Buz Kraliçesi Jessica Stam de gülebiliyormuş!

Numero Tokyo dergisinin Mart 2009 sayısında çıkan bu resimde Jessica'nın Cyndi Lauper yüzünü görüyoruz. Şeker mi şeker pembeli sarılı mavili tayt ve bluzu, güneş gözlükleri ve kumların üstüne sereserpe yayılmış umarsız havasıyla nerdeyse Jessica'nın dudaklarından "Girls just wanna have fun!" şarkısının döküldüğünü duyar gibiyim!
Harper's Bazaar dergisinin Nisan 2010 sayısından bu fotoğrafta ben Jessica Stam'in Nicole Kidman yüzünü görüyorum. Kidman'ın Avustralya'dan çıkıp gelmiş kıvır kıvır kızıl saçları, çilleriyle saf ve doğal halini değil tabii, Tom Cruise'dan ayrıldıktan ve saçlarını dümdüz, burnunu sipsivri yaptırdıktan ve yüzüne çelik bir maskeden daha bile sert bir ifadeyi yerleştirdikten sonraki halini...

Kendine güvenen, kendi ayakları üstünde duran, kararlı ve güçlü bir başka Hollywood starını Güney Afrika'lı Charlize Theron'u görüyorum bu sefer Jessica Stam'in yüzünde. Özellikle soldaki karede başını hafif kırmış, vücudunu yana çevirmiş duruşu...

Yukarıdaki iki kare, Kanada'da yayınlanan Fashion dergisinin Şubat 2005 sayısından alınma. Daha çok sarışın olarak görmeye alıştığımız Jessica Stam'in kızıl saçlarla nasıl ortalığı ateş gibi yakan bir afete dönüştüğünü görüyoruz. 90ların unutulmaz süpermodellerinden Linda Evangelista'nın yüzünü görüyorum ben, ama soldaki kareye yoğunlaşınca, Milla Jovovich'i de anmadan edemiyorum.

Jessica'nın kemikleri görünecek kadar zayıf görüntüsü, zayıf ve naifliğe vurgu yapan soluk ten rengi ve saçlarının perçemiyle bu fotoğraflarında Keira Knightley'nin yüzünü gördüm ben. Bir de, ortadaki karede iyice ortaya çıkan, kendine güvensizliği...

Son olarak Jessica Stam'i, tipik Amerikan taşra güzeli yüzüyle görüyorum ben bu yukarıdaki iki karede. Kat kat kesilmiş sarı saçları, sade elbisesi, gülüşüyle Tennessee, Milwaukee, Nebraska ve benzeri bir eyaletin isimsiz bir kasabasından Hollywood'a şöhret olmak için çıkagelmiş bu taşra güzelinin adı Norma Jean de olabilir, Loralee de, Jenny Mc Carthy de... Okuduğu lisede basketbol veya Amerikan futbolu takımı için ponpon kızların başında yer alırken büyük şehirde ürkek bir kediye dönmüş, içindeki hala saf bir şeyler kalabilmiş bir kızın yüzü bu.

Jenny Mc Carthy dedim, "O kim?" diye soruyorsanız aramızda bir kuşak farkı var demektir. 1990ların en ünlü Playboy kapak kızlarından Jenny Mc Carthy daha sonra MTV'de sunuculuk falan da yaptıysa da artık 40lı yaşlarına geldi ve celebrity listelerinde epey gerilere düştü. Aşağıdaki kolajın ortasındaki resmi oldukça yeni, ama Jessica'nın yukarıdaki elbisesine ve özellikle sol karedeki duruşuna çok benzettim. Diğer resimler 90lardan kalma...


Burada size Jessica'nın yedi yüzünü göstermeye çalıştım, ama onun girebildiği daha başka yüzler de var. Peki bu neyi gösteriyor? Bence Jessica'nın mükemmel bir model olduğunu gösteriyor. Bir moda dergisinin makyaj ekinde yer alan aşağıdaki kareler, onun yüzünün boş bir tuval gibi makyözün elinde nasıl her renge boyanabildiğini apaçık gösteriyor.


Sadece makyaj değil elbette, Jessica Stam duruşuyla, yüz ifadesiyle, giydiği kıyafetlere can veriyor, ruh katıyor. İşte, Harper's Bazaar dergisi Eylül 2009 sayısından bir fotoğrafta, Jessica Stam tüm asaletiyle.


Başa dönüyor ve bitiriyorum.


O, hiçbir şey giymese de bir Buz Kraliçesi. V dergisinin 2008 kış sayısındaki fotoğrafına bir daha bakın ve Vogue Türkiye'nin ilk kapağıyla bir kıyaslayın.

22 Temmuz 2010 Perşembe

renttherunway.com: Satın alamıyorsan kirala!

Daha önce el çantası kiralayan bir web sitesi görmüştüm, renttherunway.com aynı mantığı elbise ve aksesuarlara uygulamış ve ortaya, kırmızı halıda görüp beğendiğiniz elbiseleri satın almaya gücünüz yetmiyorsa kiralayabileceğiniz bir site çıkmış. 4 günlük bir süre için kiraladığınız elbiseye etiket fiyatının onda birini ödüyorsunuz, giyip çıkıyorsunuz. Site Amerika'ya hitap ediyor, dolayısıyla hemen "Ben de istiyorum!" diyerek heyecana kapılmayın, ama "Neymiş bakalım?" diye üye olup elbiselere bakmak keyifli, sitede elbiseler askıda değil gayet güzel mankenlerin üstünde profesyonel çekimlerle yer alıyor, tavsiye ediyorum.

Önce, sitede elbiseleri yer alan tasarımcılara baktığımızda, öyle Chanel'di, Valentino'ydu, Dior'du, Versace'ydi, creme de la creme markalar yok. Hem fiyat hem de modasal iddia bakımından daha çok orta sıralarda yer alan isimlere yer verilmiş. Carlos Miele, Herve Leger, Nicole Miller gibi tasarımcılar çarptı ilk anda gözüme. Yine mesela Roberto Cavalli'nin daha genç ve dinamik kolleksiyonu Just Cavalli'den parçaların yer alıp da asıl Cavalli kolleksiyonunun olmaması, sitenin hedef kitlesi hakkında bize fikir veriyor.

Sitede kiralanan elbiseler arasından ben bazı seçimler yaptım. Size önce onları sunmak istiyorum. Önce, yerlere kadar uzanan tam boy elbiselere bakalım.



Soldan ilk elbise Nicole Miller imzalı. Son birkaç yıldır Oscar törenlerinde benzerlerini sıkça gördüğümüz, ten renginde arkaplanın üstüne altın sarısı boncuklarla bezeli bu elbisenin liste fiyatı 1200 dolarmış, ama renttherunway.com'da 150 dolara kiralanabiliyor. Hemen yanındaki Catherine Malandrino gece mavisi elbiseyi çok sevdim. Elbisenin ipek kumaşı mehtaplı bir gecedeki deniz gibi parlıyor, drapesi, dökümü, kat kat fırfırları çok hoş. Bu elbiseye verecek 1095 dolarınız yoksa 150 dolara kiralayabiliyorsunuz. Soldan üçüncü elbise Mark and James by Badgley Mischka markasını taşıyor ve tabii ki gümüş rengi zincir detayıyla dikkat çekiyor. etiket fiyatı 380 dolar, ama kirası sadece 75 dolarcık! "Denizkızı elbisesi" adını taşıyan son elbise yine bir Nicole Miller ve 620 dolara satın almak yerine siteden 100 dolara kiralamak mümkün.

Şimdi dizüstünde biten dört şeker elbiseye bakalım. Soldan ilk elbise bir Herve Leger tasarımı ve birazdan aşağıda ele alacağım üzere oldukça meşhur bir elbise. Ben hemen yanındaki siyahtan pembeye renk geçişlerini taşıyan Herve Leger'i tercih ederim doğrusu. Bu ikinci Herve Leger ilkine benzer şekilde, sanki vücudu bir uçtan diğerine mumya gibi bandajlarla saran bir elbise. Etiketinde 1590 dolar yazan bu elbisenin kirası 150 dolar. Soldan üçüncü elbisenin adı "suluboya harikası elbise". Brian Reyes tasarımı bu elbisenin kumaşı, renkleri ve deseniyle gerçekten de bir suluboya harikası. Etiket fiyatı 1250 dolar, kirası 150 dolar. "Volkan baskılı elbise" adını taşıyan son elbise Christian Siriano tarafından tasarlanmış. Bu elbisenin canlı renklerine bayıldım! Etiket fiyatı 1650 dolar, kirası 200 dolarmış.


Efendim, meğer yukarıdaki ilk Herve Leger elbiseyi Victoria Beckham 2007'de bir Marc Jacobs defilesini izlerken giymiş ve meşhur etmiş. İnternette "Herve Leger Victoria Beckham" diye tarattığınızda hemen bu resimler ve elbisenin "çakma" versiyonları karşınıza çıkıyor. İşte bir örnek:
Victoria Beckham'ın ta 2007'de, yani modasal zaman algısına göre asırlar önce giydiği bir Herve Leger elbiseyi bugün kim giyer, giyerse niye giyer? Herhalde "Canım zamanında VB giymişse giymiş, beni ilgilendirmez, ben bugün gördüm, beğendim, giydim" demek için değil, "Bakın, ben de VB kadar güzelim, popülerim! Kıskananlar çatlasın!" demek için giyilir bu elbise. O zaman, VB'nin giydiği elbisenin aynısını (aynı pahalı etiketi ve markayı taşıyanını) 150 dolara kiralamak mı, yoksa "aynısının tıpkısını" (çakmasını) 250 dolara satın almak mı? İşte burada konu dallanıp budaklanıyor, psikoloji, sosyal antropoloji, pazarlama, iletişim, postmodernizm gibi alanlardan konsültasyon istemek gerekiyor...

Renttherunway.com sitesinin en sevdiğim bölümlerinden biri, elbise seçmenize yardımcı olmak için oluşturdukları, elbiseyi ne amaçla, nereye giyeceğinize göre kategoriler oluşturup tavsiyelerde bulundukları "Occasions" bölümü. Buradaki kategorilerden "yaz düğünü," "kokteyl partisi," "siyah kravat (resmi) daveti" gibi etkinlik kategorileri standart ve anlaşılır kategoriler, ama içlerinde "bu çıkma işi ciddileşmeye başladı" gibi çok keyifli kategoriler de var. Benim dikkatimi özellikle, SATC'nin kare asından yola çıkılan kategoriler çekti. Kendinizi, tarzınızı Sex and the City kızlarından hangisiyle özdeşleştiriyorsunuz? O zaman bırakın alışverişte de o SATC kızı size yardımcı olsun! Aşağıda, sitenin SATC kızlarına göre yaptığı elbise önerilerinden bir seçme yaptım. Söyleyin bakalım, hangisi Carrie, hangisi Samantha, Charlotte veya Miranda?

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Leighton Meester ve Chanel defilesinde giydiği muhteşem deri elbise

Gossip Girl takip ettiğim bir dizi değil, o kadar entrikayı yüreğim kaldırmıyor (yoo hayır Aşk-ı Memnu'yu da izlemiyorum!), öte yandan Gossip Girl kızları arasından bir tercih yapacak olsam her zaman için Blake Lively'yi Leighton Meester'a tercih ederim, ama Meester Chanel'in geçen ayki 2010 sonbahar kış Haute Couture defilesine öyle muhteşem bir deri elbiseyle katılmış ki, görür görmez hayran oldum



Üff ki ne üff! Vücudu saran deri elbise, pantolon/tayt, tayyör, büstiyer, mont... hepsine bayılırım, özellikle Leighton Meester'in elbisesinde olduğu gibi, salaş motorsiklet tarzından uzak, feminen olanlarına. Parlak altın sarısı siyah deriyle her zaman güzel gider, el çantaları ve ayakkabılardan iyi biliyoruz. Buradaki altın sarısı işlemeler deri elbiseye müthiş bir hava katmış, yani iş sadece onlarla kalsaydı bile bu elbiseye yeter de artardı, ama dahası var! Aşağıdaki detay karelerinde daha iyi göreceksiniz, altın sarısının yanısıra bir de bizim Telkari işlerinden geri kalmayan ince işçilikte gümüş işlemeler var. Üstüne, gümüş işlemelerin arasına serpiştirilmiş, Oltu taşına benzer parlak siyah taşlar var. Güzel, daha güzel, katmerli güzel olmuş!


Yakadan göğüse bir kolye gibi dökülen gümüş-siyah işlemelerin tam ortasında, siyah taşa gümüşle hakkedilmiş, yani işlenmiş minicik Chanel logosu dikkatinizi çekmiştir eminim. Aynı şekilde birer Chanel logosu da kollardaki gümüş-siyah işlemelerde yer alıyor. Peki, kollardaki gümüş-siyah işlemelerin aslında birer bilezik olduğunu farkettiniz mi? İşte, kıyafetin sıralarını şimdi çözmeye başlıyoruz!

Tam da bu noktada resimlere dönüp tekrar bakıyoruz, ve ilk bakışta elbisenin bir parçası sandığımız yakadaki gümüş-siyah işlemelerin de aslında muhteşem bir kolye olduğunu anlıyoruz. Sonra da, durup "Vay be! Adamlar yapmış" diye uzun uzun düşünüyoruz. "Adamlar" dediysem, lafın gelişi, çünkü aşağıdaki fotoğrafta da göreceğimiz üzere, Leighton Meester'i bu defileye davet eden, ona "front row"da yer açan, bu sırada giymesi için Chanel kolleksiyonundan bir elbise veren, sonra da birlikte fotoğraf çektiren, Chanel Moda Evi'nin büyük tasarımcısı Karl Lagerfeld'den (bizim Karl amca) başkası değil.

"Front row" demişken, Leighton Meester'in ön sırada otururken verdiği bir pozu da getireyim ekrana, böylece über chic çantası ve nefis ayakkabısını görmüş olursunuz.


Bir "candid" karesi, ardından bir tam boy resmiyle sizleri başbaşa bırakıyor ve bitiriyorum


17 Temmuz 2010 Cumartesi

Temmuz 2010 Vogue kapaklarına bakış -2-

Geçen yazıda dünyanın değişik ülkelerinde yayınlanan Vogue edisyonlarından sekizinin kapaklarını incelemiştim. Bakalım diğer Vogue'larda durum nasıl?

Vaadettiğim üzere, Natasha Poly-Alessandra Ambrosio kapışmasıyla başlayayım. Alessandra'yı önce Vogue Japonya sonra da Vogue Brezilya kapağında görüyoruz.



Her iki kapakta da Alessandra'nın başını iki elinin arasına almış olması bir tesadüf müdür? Japon Vogue'u kapağındaki saçları muhteşem görünüyor, değil mi?! Zaten derginin kapak başlığı tam da bu nedenle "Saçımı Seviyorum" (Love My Hair) olarak seçilmiş. Brezilya Vogue'u kapağında Alessandra'nın giydiği siyah elbisenin tüm esprisi belinde. "İnce belli çay bardağı" mı desem, "kum saati" mi desem, her türlü metafor gider buraya. Elbisenin beli ince gösterdiği kesin, ama eğer bel bölgenizde fazla kilolarınız varsa onları iyice ortaya çıkaracağı da kesin. Sanırım bu elbise ancak, zaten ince belli hatunların bellerini daha bir ince göstermelerini sağlıyor!

Gördüğünüz gibi Alessandra iki Vogue kapağını süslüyor bu ay. Şimdi sıra Natasha'da.




Natasha Poly Temmuz 2010'da Portekiz, Güney Kore ve İspanya Vogue'larının kapaklarına çıkarak Alessandra'yı 3-2 mağlup ediyor!

Bu ay Vogue kapakları arasında garip benzerliklerle dolu, işte bu benzerlikler devam ediyor. Natasha ilk iki kapakta dudakları arasında bir pipetle arz-ı endam ediyor. Her iki kapakta da "Ne var! Ne bakıyossun?! Açıkta bişey mi gördün?" tavırlarında... Kore Vogue'u kapağında ayağındaki yağmur botlarına bi anlam veremedim.

Ve benim bu ayki favori Vogue kapağıma geliyoruz. Natasha Poly, muhteşem saçları ve insanın gözünü alamadığı bir pozla İspanyol Vogue'u kapağında yer alıyor. Bazen podyumda Natasha'yı kısa kesilmiş saçlarla görüyorum ve onun çok sıradan olduğunu düşünüyorum, ama bu kapakta saçları muhteşem! Claudia Schiffer'in 90larda güzelliğinin zirvesinde olduğu günleri hatırlattı bu kapak bana.


Nihayet turumuzda sıra, biricik Vogue Türkiye'mize geldi. Marike Le Roux, Mad Men dizisinin hafif soluk renklerini hatırlatan bir elbiseyle karşımızda. Vogue Türkiye kapakları şu veya bu yönüyle eleştirilebilir, ama kimse ucuz, kolaycı veya basmakalıp olduklarını iddia edemez. Marike'nin pozu da elbisesi gibi 60ların saf, temiz ve geleceğe umutla bakan yönünü yansıtıyor.

Şimdi, sizden Vogue Türkiye kapağını, aşağıda sunacağım Vogue Avustralya kapağıyla karşılaştırmanızı istiyorum.

Rose Byrne'ın yer aldığı Vogue Avustralya kapağını da sevdim, özellikle "pişmiş ayva" rengi elbisesini. Bana 60ların dev bütçeli, iddialı tarihi filmlerini hatırlattı, hani şu zamanın etkisiyle renkleri hafif solmuş Technicolor filmleri, Ben Hur, Cleopatra, Saba Melikesi Belkıs... "Rose Byrne da kimmiş?" diye soruyorsanız, Avustralyalı bir sinema oyuncusu olduğunu söyleyeyim. Tuba Büyüküstün veya Beren Saat'in Vogue Türkiye kapağına çıkmaları için onların da 28 Weeks Later, Marie Antoinette gibi Hollywood filmlerinde oynamış olmaları gerekiyor?

Turumuzun artık sonlarına yaklaşıyoruz. Sırada kapağına Bollywood'un ünü tüm dünyayı sarmış yıldızı Aishwarya Rai'li kapağıyla Vogue Hindistan var.


Vogue Hindistan'ın Mayıs ayında da kapağında bir Hintli güzele yer verdiğini hatırlıyoruz. Kapaktaki "Mr & Mrs Bachchan" yazısından, Aishwarya'nın kucağına oturduğu adamın, yeni evlendiği kocası Abhishek Bachchan olduğunu anlıyoruz. Aishwarya'nın koyu lacivert elbisesiyle kocasının kamel-haki ceketi, blogda daha önce de sözünü ettiğim mavi-kahve renk uyumunun güzel bir örneği ve aynı zamanda, Hindistan'ın turuncu, altın sarısı, simli renklerinden olabilecek en uzak bir noktayı, İngiltere'nin kasvetli ama o derece aristokratik havasını yansıtıyor. Zaten Aishwarya da beyaz teni, yeşil gözleriyle en Hintliye benzemez Hintli güzel.

Son olarak Vogue Çin edisyonunun hiç öyle editoryaldi, çekimdi vs zahmete girmeyip iki ay önceki Sarah Jessica Parker'lı Vogue ABD kapağını aynen kullandığını görüyoruz. O zaman rahatça diyebiliriz ki Vogue Çin, modayı iki ay geriden takip ediyor! Bu arada yeri gelmişken, önceki yazıda size sunduğum Vogue Yunanistan kapak fotoğrafının Mayıs 2010 Vogue İngiltere'de (ama kapak olarak değil) yer aldığı bilgisini araya sıkıştırayım. Peki Vogue Türkiye'yi böyle Amerikan, İngiliz veya Fransız Vogue'larının birkaç ay önceki sayılarından apartma bir kapakla görür müyüz? Benim anladığım, bu editoryal kadro başta olduğu sürece, böyle bir şeyin hayatta olmayacağı.


Şimdi, yukarıda gördüğümüz tam 19 farklı Temmuz 2010 Vogue kapağını yanyana görelim.


Son olarak, Vogue kapak güzelleri içinde kim kimdir, sinema oyuncusu-manken dengesi nasıldır, mankenlerin models.com sıralamaları nedir, görelim. Mankenler arasında Kate Moss, Christy Turlington gibi bir veya birkaç önceki jenerasyondan gelenlerle halihazırda podyumlarda aktif olarak çalışan, "genç" kuşak arasındaki farkı göstermek için, her kapak kızının doğum tarihini de yazdım. Kullandığım models.com sıralamaları:

- Top 50 models:Aktif olarak podyumlarda defilelere çıkan, katalog-reklam-editoryal çekimlerine katılan mankenler.
- Top Icons: Eskisi gibi defilelerde sıkça boy göstermeseler de hala ünlerini koruyan mankenler.
- models.com The Money Girls: Katıldıkları defile, açılış veya tanıtımlarda bir gecede büyük paralar kaldıran, çok kazanan mankenler.
- Top 20 Sexiest: En seksi 20 manken.

Sinema oyuncuları:
ABD: Marion Cotillard (1975)
İngiltere: Cameron Diaz (1972) (eski manken)
Avustralya: Rose Byrne (1979)
Hindistan: Aishwarya Rai (1973)
Çin: Sarah Jessica Parker (1965)


Mankenler:
Paris: Kate Moss (1974), The Money Girls No. 1, Top Icons No. 2
İtalya: Christy Turlington (1969), Top Icons No. 8
Rusya: Mariacarla Boscono (1980), Top Models No. 4
Yunanistan: Constance Jablonski (1991), Top Models No.10
Almanya: Cameron Russell (1987)
Latin Amerika: Shannan Click (1983)
Japonya, Brezilya: Alessandra Ambrosio (1981), Top Models No.34, Top 20 Sexiest No. 5, The Money Girls No. 5
Portekiz, Güney Kore, İspanya: Natasha Poly (1985), Top Models No. 2
Türkiye: Marike Le Roux (1991)

Vogue Temmuz 2010 kapak kızlarıyla ilgili bu tablolardan hareketle vardığım sonuçlar şöyle:

- Bir kere, Vogue'a kapak kızı olmak için ya ünlü bir sinema oyuncusu olacaksınız ya da top model.
- Kapak kızları arasında 40 yaşın üstünde sadece iki isim var, Sarah Jessica Parker ve Christy Turlington. İkisi de 40lı yaşlarında güzel kalabilmeyi ve moda ikonu olabilmeyi başarmış isimler.
- Kate Moss haricinde Vogue kapak kızlarından 1970lerde dünyaya gelmiş olanların hepsi sinema oyuncusu.
- Sinema oyuncuları moda ikonu olmayı ancak 30lu yaşlarında başarabiliyor ve bu yaşlarda Vogue'a kapak kızı olabiliyorlar.
- Listedeki kapak kızları içinde sadece Marike Le Roux'nun Wikipedia sayfası yok. Onun da Vogue Türkiye'ye kapak olması manidar.
- Listedeki en genç iki isim, Constance Jablonski ve Marike Le Roux sadece 19 yaşındalar. (19 yaşında ne yaptığınızı, neyi başardığınızı bi hatırlayın...)
- 2010 moda dünyasında kariyerlerinin zirvesindeki mankenler 1983-1987 yılları arasında doğmuşlar. Demek ki mankenlik, 18-19 yaşında başlayıp 23-25 yaşında podyum mankenliğinde zirveye çıkan, çoğu zaman 30 yaşında sona eren, 30'undan sonra kendine iyi bakan, şöhretini ve güzelliğini koruyanların sinema oyunculuğu, sunuculuk, fotomodellik, ürün tanıtımları, açılışlar, "ekstra"larla devam edebilen bir meslek...
- models.com listeleri çok acımasız! İlk baktığımda, gözde mankenim Caroline Trentini onuncu sıradaydı, şimdi hemen 15'e geriletmişler. Raquel Zimmermann, Alessandra Ambrosio, Gisele Bundchen gibi yaşı 25'i geçmiş mankenler için kaçınılmaz geri sayımı çoktan başlatmışlar bile.