Size beni son dönemlerde en çok etkileyen bir resimden söz etmek istiyorum. Londra'daki Ulusal Galeri'de (National Gallery) pek çok ünlü ressamın eserleri sergileniyor, Monet'ler, Rembrandt'lar, Cezanne'lar, hatta Leonardo'nun eli değmiş bir tablo bile var, ama benim gönlümü Elisabeth Louise Vigee Le Brun adlı ressamın 200 yıldan fazla bir süre önce kendisini resmettiği bu tablo çaldı. Hatta bir keresinde Ulusal Galeri'ye sırf bu resmi görmek için gittim.
Nedir bu resmin özelliği? Bir kere Elisabeth Louise, sanki dün resmetmiş kendisini, o derece canlı, o derece "bugüne" ait bir resim. Başka bir döneme ait eşyalar, kitaplar, resimler, adı üstünde, başka bir döneme aittirler. Tarih, kendi atalarımızın tarihi bile olsa, yabancı bir diyardır. Bundan kırk elli yıl öncesine ait siyah-beyaz fotoğraflar, annemize, anneannemize bile ait olsa, başka bir dünyadan haber verirler. İşte bu resimde Elizabeth Louise, 200 yıl öncesinden bugüne "Merhaba!" diyor ve insan olmanın ortak paydasında buluşuyor bizimle.
Elbisesi, şalı, başındaki hasır şapkası, saçları, makyajı, kulağındaki küpeler... Kıyafetinin her ayrıntısını seviyorum. Kıyafeti kendi döneminin özelliklerini yansıtıyor, ama bugün kırmızı halıda arzı endam etse hiç yadırganmayacak bir sadelik taşıyor. Ama özellikle yüzündeki ifadeye hayranım. Hafif aralı dudakları, bize kendi hikayesini anlatmak, "Merhaba" diyen sesini ulaştırmak istiyor. Canlı, hayat dolu, resim yapmaktan büyük keyif alan ve bütün coşkusunu bizimle paylaşan bir kadın Elizabeth Louise Vigee Le Brun. Bundan sonra kendisinden Elisabeth Louise diye söz edeceğim.
Bu kadının hayat hikayesini araştırdıkça, çok ilginç şeyler öğrendim. Elisabeth Louise hakkındaki Wikipedia maddesinden başladım ve onun hayatı ve sanatı üstüne çok kapsamlı bir web sitesi buldum: http://www.batguano.com/vigee.html.
Elisabeth Louise, bir Fransız. 1755'te dünyaya gelmiş ve Fransız Devrimi öncesinde, "ancien regime" diye adlandırılan o eski kraliyet dönemini yaşamış. Devrimin ardından 1789'da Fransa'dan kaçmak zorunda kalmış ve 15 yıl boyunca Avrupa'nın önemli başkentlerinde, aristokratları, prens ve prensesleri, kraliçeleri resmetmeye devam etmiş. Şöyle dönüp bakıyorum kendi hayatıma, ben de büyük değişim ve dönüşümlere tanıklık ettim: 1989-90'da Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Demir Perde'nin yıkılışı, 1990larda internetin ortaya çıkışı, 21. yüzyıla giriş, 11 Eylül ve Yeni Dünya Düzeni... Elisabeth Louise'in hayatındaki devrimler, dönüşümler, bunlardan aşağı kalmıyor.
Elisabeth Louise 1782 yılında Brüksel'de, ünlü Hollandalı ressam Rubens'in kendisinden yaklaşık 150 yıl önce yaptığı "Hasır şapka" adlı tabloyu görüyor ve bu tablodan çok etkileniyor. Bu tablodan ilhamla kendisini, çiçekler ve tüylerle süslü bir hasır şapka giyerken resmediyor. Rubens burada muhtemelen eşinin kızkardeşi Susanna Lunden'i resmetmiş. Aslında resimdeki şapka, keçeden yapılma bir şapka, ama Fransızcada keçe anlamına gelen poil kelimesi bir yanlış anlaşılma sonucu, hasır anlamına gelen paille'e dönüşmüş gibi görünüyor.
Çok bilgilendirici oldu bu yazı, çok ta hoşuma gitti. Tabloya bayıldım; renkler, detaylar mükemmel.
YanıtlaSilCoşkun her zamanki gibi süper bir yazı.. Okudukça bu cocuk daha çok yazsın ben okuyayım diyorum.. Akademisyen ruhu böyle bir şey olmalı.. Varsa ogrencilerin gercekten çok şanslı..
YanıtlaSilGercekten bazı resimler var ki insanı baktikca icine çeken.. Benim icinde var.. Seyretmeye doyamadigim..
son zamanlarda en büyük takıntım biyografi okumak. içinde elizabeth hanımı bulamasam da daha güncel kahramanlar için biyografiinfo.com çok güzel bir site:)
YanıtlaSililk tablo çok hoş. ne kadar canlı renkler. resimden fazla anlamam ama hatunun pembe yanağından makas alasım geldi:)
Nar, beğenmene sevindim. Sen yazınca farkettim, renkler mükemmel olmanın yanısıra birbirleriyle çok da uyumlular.
YanıtlaSilDsumay, güzel yorumun için çok teşekkür ediyorum. Beğendiğin resimleri merak ettim, belki sen de onlar hakkında blogunda bir yazı yazarsın?
mgntwmn, ülkemizde biyografi maalesef çok ihmal edilen bir tür. Daha da önemlisi insanlar hatıralarını, otobiyografilerini yazmaya önem vermiyorlar. Hatunun yanağından benim de bir makas alasım geldi:) Bazı portreler vardır, olağanüstü bir güzelliği resmederler, o güzelliğin karşısında insanın nutku tutulur. Bu portre öyle değil, insanı içine çekiyor, sıcak bir bağ kuruyor hemen.
valla kıskandım! ben de bir tabloda yer alacağım. portre olmak zorunda diil elbet. işte o zaman blogda yüzümü gösteririm. belki:)
YanıtlaSilmgntwmn, anaokuluna, kreşe giden bir bıcırık tanıdığınız veya yeğeniniz varsa ona poz verebilirsiniz. O çöpten adam (ve kadın) çizimleriyle bazen insan ruhunun derinliklerini resmedebiliyorlar!
YanıtlaSilyazı çok güzel, çok da keyifli. bu yazıyla kocaman geniş şapkalar takma isteğim de iyie tavan yaptı,kanunu bile olan bir ülkede şapkaya neden yüz verilmiyor:( geçen yıl blogcu kızlara hadi gazi koşusunu basalım şapkalarımızı takıp güzelce giyinip yarışı izleyelim demiştim ama olmadı, bu yıl da eylemlerim devam edecek!
YanıtlaSilKendini resmetmiş olması ayrı bir olay, tablolar apayrı. Çok gerçek ve dediğin gibi günümüzden bir kare sanki.
YanıtlaSilAma hasır şapka işte budur, benimki yalnızca fazla modernize edilmiş hali olmuş.
Böyle çiçeklisinden yapılıp takılmalı :)
bu resmi yapabilmek için çok sabır ve konsantre olmak artı hayal etme gücü yüksek enerji gerektirir sanırsam bu ressamda bunlar mevcut şimdikiler çağdaş diye bişi tuturmuşlar emek yok sanat 2 fırça darbesi atıp sanat diyebilecek kadar basit bi anlatım tarzı onun için bi monet remrand cubert leonardo gelmiyo artık
YanıtlaSil