17 Mart 2010 Çarşamba

Sloane Street vitrinlerinde bir akşam gezintisi

Londra'da lüks moda markalarının mağazalarının toplandığı iki önemli cadde vardır: New Bond Street ve Sloane Street. Sloane Street'in kuzey ucunda Harvey Nichols bulunur, Harrods mağazası da bu noktaya epeyce yakındır. Güneye doğru ilerledikçe sağlı sollu Dior, Chanel, Prada, Gucci, Louis Vuitton, Bulgari  mağazaları yer alır. Cadde, Cartier ve benzeri birkaç mücevher mağazasının ardından Sloane Meydanı'na ulaşır. Bundan birkaç hafta önce Sloane Street'te bir akşam gezintisine çıktım. Bakalım vitrinlerde gözüme neler ilişmiş?

Harvey Nichols, vitrinlerinin en mutena köşesinde Alexander McQueen'i anıyor. Fonda McQueen tasarımlarından ve defilelerinden kareler, önde saydam bir plaka üstünde, Elle başeditörü Lorraine Candy'nin Vogue editörlerinden sözleri: "Kaybından ötürü son derece üzgünüm. Bundan sonraki genç moda tasarımcısı kuşaklar onun yaptıklarında daima bir sihir bulacaklar." Plakanın üstünde, kimi kanatlarını açmış uçarken, kimi plakaya tünemiş şekilde konumlandırılmış simsiyah üç-dört karga, ölümü simgeliyor olmalı.
Harvey Nichols'tan sonraki durağım Salvatore Ferragamo. Vitrindeki gri-sarı renkler dikkatimi çekiyor. Normalde hiç düşünmeyeceğim bir renk ikilisi, ama burada birbirlerine çok yakışmışlar. Soldaki gri kaban, deriden yapılmış gibi, hatta timsah derisi gibi pul pul bir yapısı var ama bu pullar gerçek olamayacak kadar büyük ve düzgün şekilli duruyorlar. Boyundaki eşarpın sarı-yeşil renklerini beğeniyorum.
Vitrindeki babetler ve önü açık topuklu ayakkabılar canlı ve cıvıl cıvıl renkleriyle kıpır kıpırlar. Renkler bana 60lı 70li yılları ve Cannes, St. Tropez, Capri gibi mekanlarda çekilen İtalyan ve Fransız filmlerini hatırlatıyor.
Sarı elbiseler Ferretti vitrininde de çıkıyor karşıma. Diğer tarafta pembe-fuşya tonlarında çiçek desenli elbiseler var, ama maalesef o akşam fotoğraf makinem yanımda olmadığı için iş Samsung Omnia cep telefonuma düşüyor ve o da gece çekimlerinde epey zorlanıyor. Vitrindeki elbiseler, fondaki katalog çekimleriyle canlılık kazanmış, onu da not ediyorum.
Escada vitrininde önü kocaman bir tomurcuk çiçek şeklinde süslü beyaz elbise, potansiyel müşterilerine, "Beni giyerseniz, paparazzi flaşları böyle üstünüzde patlar" mesajı veriyor.
Escada'nın vitrinindeki diğer elbise, gece mavisi renginde saten kumaştan, bana 20li 30lu yılların sessiz sinema dönemi ışıltılı şıklığını hatırlatıyor.
Gina vitrininde fonu, yukarıdan aşağıya uzanan parlak metal zincirlerin sağladığı ışıltı sağlıyor. Ama asıl ışıltı, insanın başını döndüren yükseklikte topuklu ayakkabıları süsleyen taşlarda...
Jimmy Choo vitrini beni biraz hayalkırıklığına uğratıyor. Leopar desenli çantayı anladım, ama yanındaki düz ayakkabılar çok formel, çok "business"vari. "HM için hazırladığı ayakkabılar bile daha gösterişliydi" diyorum kendi kendime.
Roger Vivier vitrinindeki kuştüyü şapka aksesuarları dikkat çekici. Ayakkabı ve çantalarda kullanılan parlak rugan deriler, pembe-krem renkler daha önce gördüğüm vitrinlerle ortak temaları paylaşıyor.
Dior vitrinindeki deri tayyör, klasik bir formun iddialı bir şekilde yeniden yorumlanması olarak beğenimi kazanıyor. Çantanın rengine, eşarpın şıklığına, ayakkabının sevimliliğine vuruluyorum.
Ve yine pembeler... Sloane Street'te daha çook vitrin var, ama bu yazı burada bitti!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder