15 Aralık 2009 Salı

300 liraya kaşmir manto olur mu?

Geçen yıl, havaların soğumaya başladığı günler... Sevgili aşkım bir gün alışverişten, "Harika bir kaşmir manto aldım, hem de çok uygun bir fiyata, 300 liraya" diyerek geldi. Evet, manto üstünde güzel duruyordu, ama şöyle kumaşını bir yokladım, kaşmir (cashmere) olmasının mümkünatı yok! "Aşkım 300 liraya incecik kaşmir hırkaları zor veriyorlar, bu senin manto sentetik karışımlı bir kumaştan yapılmış, kaşmir değil!" dedimse de dinletemedim. Aradan bir hafta geçti geçmedi, kumaş sağdan soldan çekme yapmaya, topaklanmaya başladı. Tabii manto mağazaya iade edildi, para iadesi yapmadılar, yerine idareten birşeyler alındı. Gerçi ilk fırsatta kendisine %100 kaşmir bir manto alacağıma söz verdim, ama gösterdiğim birkaç kataloga baktıktan sonra "bir mantoya 1000 lira vermem" deyip konuyu kapattı. 999 liralık manto arayışlarım ise hala sürmekte:)



Kaşmir, dünyada ilk defa Hindistan'ın kuzeybatısındaki Keşmir bölgesinde dokunan kumaşlarla tanınmış, ama bugün asıl olarak Moğolistan'da ve Çin'in İç Moğolistan bölgesinde beslenen kaşmir keçilerinin yünlerinden elde edilen çok değerli bir yün. Hafif olmasına rağmen sıcak tutuyor, ama yazın terletmiyor ve en önemlisi teni okşayan şahane bir yumuşaklığa sahip; bir kere kaşmirle tanıştıktan sonra vazgeçemiyorsunuz. Ama yazının konusu kaşmire güzellemeler düzmek değil. Sonuç olarak kaşmir diye bir yün ve iplik türü var. Her kumaş ve tekstil ürününün içeriğini gösteren etiketi olur. Bir kumaşa kaşmir diyebilmeniz için kaşmir içeren bir iplikten dokunması gerek, bu kadar basit.




Ne yazık ki ülkemizde, pek çok konuda olduğu gibi hakiki ile sahte karışmış durumda. Kaşmire benzeyen bir dokusu var diye bir kumaşa kaşmir diyemezsiniz. Yurtdışında bunun şöyle kolayını bulmuşlar, ipliğe %5, %10 gibi düşük bir oranda kaşmir katıyorlar, sonra "kaşmir karışımı" (cashmere blend) diye reklamını yapıyorlar. Ya da, doğal ürünün adını çağrıştıran bir ad veriyorlar. Böylece herkes aradaki bağlantıyı kurabiliyor, ama sentetik ürünün farklı ve daha düşük kaliteli olduğunu da biliyor. Mesela, kaşmire benzeyen sentetik bir ipliğe cashmilion, veya cashmink gibi adlar verilebiliyor.

Örgü iplerinde de durum aynı. Türkçede tiftik diye bilinen yün, aslında tarihi olarak Ankara bölgesinde beslenen (ve yapılan araştırmalarda, kaşmir keçisiyle akraba olduğu gösterilen) tiftik keçisinden elde ediliyor. Bundan beş yüz yıl önce ta İtalyalardan tüccarlar Ankara'ya kalkıp geliyorlar ve bu yünden dokunmuş değerli kumaşlar satın alıyorlarmış. Bu kumaşların en kalitelilerini göstermek için kullanılan, Arapça kökenli muhayyer kelimesi Batı dillerine mohair olarak girmiş, oradan Türkçeye moher olarak dönmüş. Günümüzde muhayyer kelimesi dilimizde en çok, ikinci el araba alırken satıcının "Abi araba muhayyer" sözünde kullanılır, işte moher yünündeki moher o muhayyer.



Yine angora, adından da anlaşılacağı üzere, Ankara yöresinde beslenen angora tavşanının yününe verilen ad. Düşünün, dünya çapında meşhur yün cinslerinden ikisi ülkemizden, hatta Ankara'dan çıkmış ve dünyaya yayılmış, ama artık ikisi de bizim ülkemizde çok az üretiliyor ve tanınıyor. Bugün dünyada moher üretiminin büyük bölümü Güney Afrika'da, angora tavşan yünü üretiminin büyük bölümü ise Çin'de yapılıyor.


Yazının başında şikayet ettiğim, bir şeyin sahtesi veya imitasyonunu aslı gibi tanıtma ve adlandırma sorunu tiftik ve angora için de geçerli. Kadınlarımız arasında artık öyle yerleşmiş ki bu alışkanlık, parlak tüylü örgü iplerine içerikleri ne olursa olsun tiftik veya angora deniyor. Hadi diyelim kadınlar işin kolayına kaçıyorlar, üretici firmalar neden bu kafa karışıklığına hizmet ediyorlar, anlamıyorum.

İşte, Nako web sitesine gidip ürünlerine bakalım birlikte. Ürünler arasında Angora adlı bir yün görüyoruz, içeriğine bakıyoruz, "%50 moher %50 akrilik" diyor, yani içinde angora yok!

Yurtdışında olsa, en azından ürün adında fahiş bir çarpıtma olmasın diye içine en azından %5 angora filan koyarlardı, burada angoranın adı var, kendi yok! Süper Angora diye bir ürün gözümüze çarpıyor, "Hadi Angora'da ucuza kaçtılarsa en azından Süper Angora daha kalitelidir" diye düşünüyoruz, ama o da ne, Süper Angora'da moher oranı %35'e düşmüş, akrilik oranı %65'e çıkmış, yani daha ucuz malzeme kullanılarak daha kaliteliymiş gibi görünen bir ürün ortaya çıkmış! Bir başka ürün, Ankara Tiftik'e bakıyoruz, hadi adında Ankara var diye ümitleniyoruz, ama moher oranı ancak %20'de kalıyor.


Bir başka firma, Alize'de de durum aynı. Angora Gold'da hiç angora yok ve %80'i akrilikten oluşuyor. Angora Special diye bir yün var, doğal fiber oranı bunda yüksek, ama angora yerine %60 tiftik (moher) var içinde. E o zaman adını niye Mohair Special koymuyorsunuz değerli Alize firması yetkilileri?



Nedense aklıma hep yeme içme konusundan örnekler geliyor bu noktada. "Hamburger hamburgerdir, köfte köftedir" demek istiyorum. "Acısız Adana kebap olmaz, acısız olursa Adana olmaz" demek istiyorum. Bir de, İngilizcede "pasta" denince makarna, "cake" denince pasta anlaşılması gibi bir kavram kargaşası var burada. Ben diyorum ki, her şeyi adıyla çağıralım, doğal ile yapayı, hakiki ile sahteyi karıştırmayalım.

Biliyorsunuz, Avrupa ülkeleri ellerindeki tarihi ve kültürel değerleri pazarlama konusunda müthiş başarılılar. Mesela sadece Fransa'nın Bordo şehrinin çevresindeki bölgede üretilen şaraplar Bordo şarabı olarak anılıyor. Bu şekilde hem Bordo şarapları aynı kalitede ama başka yerlerde üretilen şaraplardan daha pahalıya satılıyor hem de Bordo'nun reklamı yapılıyor.

Teknolojik yenilikler ve modernleşme bizi öyle esir almış ki, en ücra köylere bile gittiğinizde fabrikasyon ürünlerin her yeri kapladığını görüyorsunuz. Kerpiç bir eve giriyorsunuz, yerde keçe veya yün halı değil, plastikten dokunmuş bir hasır var. Tereyağı yerine margarin, pekmez yerine çuvalla alınan toz şeker tüketiliyor, çünkü daha ucuz.

Evet, ülkemizde insanlar yoksullukla, işsizlikle boğuşuyorlar, günü kurtarmanın derdindeler. Ama bu bizi öyle bir noktaya getirmiş ki, elimizdeki tarihi, kültürel ve doğal değerleri unutmuş, el emeği göz nurunu fabrikasyon ürünlerin tekdüzeliğine tercih eder olmuşuz. Böyle bir ortamda, %100 kaşmir bir atkının, bir moher hırkanın veya angora yününden bir berenin değerini bilmek önemli.

Son söz: Değerli olana değer vermek, doğal olanı tercih etmek gerek.

9 yorum:

  1. İçine %10 oranında kaşmir katıp bir kazağa kaşmir denmesi beni de kızdırıyor. Maalesef Türkiye'de satılmıyor ama ben hem kaliteli hem de uygun fiyatlı kaşmir kazakları Uniqlo'da bulabiliyorum.

    YanıtlaSil
  2. aranızdaki dialogları okurken çok eğlendim :)

    bu arada belirttiklerine dikkat etmemiiştim hiç bundan sonra daha bilinçli bir tüketici olacağım.. :)

    YanıtlaSil
  3. bu ülkede hiçbir şey göründüğü ya da anlatıldığı gibi değil ki zaten. 2 liralık maaşla işe başlatıp "şimdilik 1.5 verelim" diyebiliyorlar mesela ve hakkınızı da arıyamıyorsunuz:)
    hiç şaşırmadım okuduklarıma ama böyle muhayyer bloglarla öğreniyoruz birşeyler sayenizde:)
    yerinde kullanmış mıyım:)

    YanıtlaSil
  4. Örgü işleriyle pek aram yok, ben sadece kullanıcıyım ama post o kadar bilgilendirici olmuş ki, teşekkürler

    YanıtlaSil
  5. Ayşe Şakarcan, katılıyorum, ama kapitalist düzen ve reklamcılar yıllar içinde bizleri, her gördüğümüze her okuduğumuza inanmamaya alıştırdı maalesef. "%70'e VARAN indirim", "10 kata KADAR daha uzun ömürlü" gibi ifadelerdeki kandırmacalardan söz ediyorum. Uniqlo'daki kaşmir kazaklar gerçekten uygun fiyatlı ve kaliteli, ancak erkek modellerinde beyaz-krem renklerin bulunmamasına isyan etmek istiyorum:( Bu arada, İngiltere'de 49.99 pound, kaşmir kazaklar için bir psikolojik bariyer olmuş, M&S'te de bu fiyatlara satılıyorlar.

    Siu, ben de yazarken eğlenmiştim:) Bildiklerimizi paylaşıyor, birbirimizden birşeyler öğreniyoruz işte, ne güzel!

    mgntwmn, sözlüğe örnek kullanım olarak girecek kadar güzel kullanmışsın muhayyeri. İltifatın için ayrıca teşekkürler!

    Burcu, bilgisayar sektöründe kullanıcı da demiyorlar, "son kullanıcı" diyorlar, yani en saf, en cahil, en kolay kandırılabilen grup. Aslında satın aldığımız her ürün hakkında bilgilenmek lazım. Giyim-kuşam, tekstil ürünleri için geçerli olduğu gibi, mesela kasaptan (veya artık çoğunlukla marketlerden) aldığımız et için de geçerli bu.

    YanıtlaSil
  6. Valla ben 300 liraya değil ama Nordstrom Rack Outlet'te 349 dolara harika bir kaşmir manto almıştım! Siyah renkli bu mantoyu üç sezondur giyiyorum ve çok memnunum. Şimdi, senin yazıda geçen manto gibi kamel renginde bir manto almak istiyorum. Kaşmir olabilir veya devetüyü (camel) olabilir.

    Doğal fiberler konusunda sana tamamen katılıyorum. Sentetiklere göre daha kaliteli oldukları gibi cildi irrite etmiyorlar, ayrıca kullanıldıkça daha da güzelleşiyorlar. Banana Republic'ten aldığım siyah angora-kaşmir karışımı bir kapuşonlu hırkam var. İki kere yıkadım, her yıkayışımdan sonra daha da yumuşadı ve artık kombinlerde vazgeçemediğim bir parça haline geldi.

    YanıtlaSil
  7. maalesef etiketlere bayılan bir toplumuz etikette kaşmir yazınca sanki sokakta millet anlıycak o çakma kaşmirin kaşmir olduğunu :) (tabii esas amacımızın başkasına gösteriş yapmak olduğunu belirtmeme gerek var mı) etiket olsun gönlüm rahat etsin modeliyiz gerekirse etiketini sökmeden de gezeriz
    kaşmir benzeri isimler çok komik bir sürü mağaza aynısını yapıyor dayıyor akrilikleri kaşmir diye :)

    YanıtlaSil
  8. çoook bilgilendim çoook eylendim çoookk teşekkürler

    YanıtlaSil
  9. harikaa evet gerçek mantoluk kaşmirin metre fiyatı 150-200 tl den başlıyor artık montun fiyatını siz hesap edin türkiyede üretilen gerçek kaşmir vs tüm birinci sınıf kumaşlar asla iç pazara girmez direk büyük markaların eline geçer ve yurtdışına geçer yazı çok güzeldi elinize sağlık

    YanıtlaSil